Tartışma:Said Nursî/Arşiv 2
Burası geçmiş tartışmaları içeren bir arşiv sayfasıdır. Lütfen bu sayfayı düzenlemeyin. Eğer yeni bir tartışma başlatmak istiyorsanız, eskilerden birini canlandırabilirsiniz ya da mevcut tartışma sayfasında yeni bir tartışma başlatabilirsiniz. |
Arşiv 1 | Arşiv 2 |
- Aşağıdaki tartışma, bir arşiv olarak korunmuştur. Lütfen üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayınız. Daha sonraki yorumlar, tartışma sayfasının uygun kısmında yapılmalıdır.
Eleştiriler, dozaj
Artık zamanı geldi söylemenin: Said Nursi'ye ufak ufak "giydirmeye" bir son versek iyi olacak. Veya en azından konuya farklı açılardan bakıp maddeyi tarafsız bilgilerle geliştirelim, veya, hatta artık "Eleştiriler" bölümü yerine bir "Övgüler" bölümü açalım, hakkında yapılan olumlu yorumları da oraya yazalım. Zira her ne kadar kaynak gösteriyorsak dahi, sonuçta eleştiri bir taraflılıktır ve sadece bunlara yer vererek "ansiklopedi" yazmış olmayız. Saygılar, Filanca→ 19:11, 19 Aralık 2007 (UTC)
- İngilizce Wikideki bilhassa biyografi maddelerinin hemen hepsinde kritikler(critisim), tartışmalar(contraversies) vb. alt başlıklar var. Kayda değer bulunan, ansiklopedik yönü olan veya kamuya mal olmuş kişi veya madde konusu ile ilgili tartışma ve kritiklere yer veriliyor. Biyografi konusu kişi övülecek bir iş yapmışsa övgüler diye alt başlık açılmıyor onun yerine en fazla ödüller gibi somut konularda alt başlık açılabiliyor. Övgüye değer şeyler de anlatılırken övgü yapılmadan ama yaptığı iyi şeylerin anlatılması şeklinde veriliyor. Bunlar basit bilinen temel taşlar'dır. Said-i Nursi de wikideki maddesinde eleştirilmiyor dikkatli okursanız hakkında oluşmuş tartışmalara ve yapılan tenkitlere yer veriliyor. Bu haliyle maddede sakıncalı bir durum yoktur.Saygılarımla,--Bruno 18:47, 14 Ocak 2008 (UTC)
- Bruno'nun yukarıdaki cevabı geldiğinde benim söylediklerimin gereği çoktan yapılmış, madde düzelmişti. Yapılan düzeltme, Said Nursi eleştirileri için bir başka madde açılması ve eleştirilerle ilgili ayrıntıların oraya taşınmasıydı. Bruno'nun söyledikleri, yani eleştiriler için kaynak gösterildiği sürece ansiklopedide onlara yer verilmesinde sorun olmadığı doğrudur. Ancak sadece eleştirilere yer verip, %90 eleştiriden oluşan bir madde yarattığımızda başka bir taraflılık sorunu doğuyor: Var olan kaynaklar arasından sadece eleştirel olanlar seçilmiş, kişi maddesi de onlara dayanarak yazılmış gibi. Benim hatalı, taraflı bulduğum, maddenin bu şekilde yapılandırılmasıydı, yoksa ansiklopedide eleştirilere yer verilmesi değil. Ayrıca eleştirel bile olsa, Said Nursi hakkında ansiklopedide çok miktarda kaynaklı bilgi bulunmasını olumlu karşıladığımı daha önce de belirttim. Saygılar, Filanca→ 21:28, 15 Şubat 2008 (UTC)
Bu sayfada bilgileri kanıtlanamaz iddalar var.Şeyh Said ile Said Nursi aynı kişi değildir. Said Nursi İslam dinince her asırda ve yeni asırla beraber kafalarda kalan soruları cevaplamak için Allah tarafından yollanıldığına inanılır.(Bkz:Bediüzzaman Said Nursi anlamı) Kendileri vazife-i uluhiyetin farkında olduğundan gerek eserlerinde gerekse konuşmalarında kesinlikle siyasetten kaçınmıştır.Sebebi anlaşılmayacak biçimde kendilerine sürekli hapis cezası giydirilmeye çalışılmaktadır.Hiçbir eserinde iftiraya yer bulunmamaktadır.Kendisi dünyanın gelip geçici olduğuna inanmış ve siyasetten ilahi olduğuna inandığı Allah'a sığınmıştır.Bu sayfa da kanıt olarak gösterilen eleştitiriler birer korkuyu öfke ile yani acizliğin son mertebesini kullanarak (atatürk gibi düşünmemenin neresi acizlik..?)adeta saldırı hükmünde kanıtlanmayan uydurulmuş belgeleri kanıt diye ortaya koyanlar(!) tarafından yazılmıştır. Üzülerek söylüyorum ki Vikipedia'yı adına layık zannetmiştim fakat bırakın iyi olan tarafı tutmayı tarafsız olmaktan aciz,sefil yaratıkların Şahs-ı Manevi'sinden bu yana yazılan bedbaht eleştirilere at gözlüğünü çıkarıp sağa ve sola bakamayan beşerler tarafından doldurulmuştur(!).Tepeden bakarsak aslında kimin maruz kaldığı çok iyi görülüyor. Lütfen Vikipedi'yı kahvehanede oturup ortalama günün yarısını boşa geçiren insanlardan daha bilgisiz ve öfkeli insanların eleştirilerine maruz bırakmayalım.Rica ediyorum.Saygılarımla.. Kempez 13:02, 11 Ocak 2008 (UTC)
Lütfen resmin üstünde parantez içinde yazan köpek sözcüğünü kaldırınız.
Aczmendi
Said Nursî'nin Aczmendilikle alakası yoktur. Dolayısıyla sildim. Maslak 17:23, 17 Ocak 2008 (UTC)maslak
- Aczmendiler Said-i Nursi'nin takipçileridir. Hattâ Acz-i Mendi (Aczmendi), Nur Risalelerinde ey aciz kul manasında kulanılır. Fethulah Gülen Said-i Nursi ile ne kadar ilgiliyse Aczmendi de o ölçüde ilgilidir.Saygılar, --Bruno 17:43, 17 Ocak 2008 (UTC)
- Aczmendiler nurculara zarar vermek için çıkarılmış gruplardandır.
Said Nursi'nin aczimendilerle ilgisi yoktur. İsim-mana benzerliğiyle böyle birşey uydurmanız bilimsellikten ne kadar uzak olduğunu görüyorsunuz sanırım.
--Terennum 17:01, 20 Nisan 2008 (UTC)
Said Kurdi
Değerli Arkadaslar,
Said Nursi'nin Kurd kisiligi icin kaynaklar:
1-İştimai Dersler shf. 153 2-İçtimai Dersler s. 508 3-İçtimai Dersler s.186 4-İçtimai Dersler s.35 5-Şark ve Kürdistan Gazetesi Sayı 1 1 Aralık 1908 6-Nursi Bediüzzaman Said. İçtimai Dersler s. 191 -Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi shf 1 5 Aralık 1908 7- Nursi, Bediüzzaman Said. İçtimai Dersler s. 60 İki Mekteb-in 9-Musibetin Şehadetnamesi. Hatime bölümü. 8-Nursi Bediüzzaman Said. İçtimai Dersler. S. 188 9. Mektubat. S. 365 10.Tarih ve toplum Dergisi Sayı 174 shf 14 Haziran 1998. İsmail Göldaş, Kürdistan Tealî Cemîyeti shf 27 27 İstanbul 1991
- said nursi'nin kürt olduğu bilinen bir gerçek. bunu kimse inkar etmiyor ki zaten... durduk yere niye kaynak falan veriyorsun! Ama dersen ki "said nursi" değil "said kürdi" olmalı, o zaman "orda duuuuur" derim. çünkü said nursi'nin resmi olarak adı "said nursi"dir. said kürdi ismi ise osmanlı döneminde kullanılıyordu.Ki nitekim biz hiç bir insana lakap takma hakkına sahip değiliz kişisel haklarımızı ve başkalarının haklarını bilelim ayrca bu bilginin neden bu şekilde verildiği de ayrı bir tartişma konusu
Soyadının kullanılmadığı dönemlerde insanları, ya babasına, mesleğine veya doğduğu topraklara bağlantı ile isimlendirilip hitap edilirdi. "Cüneyd-i Bağdadi, Bilal-i Habeşi" gibi. Sadi-i Kürdi tabiri ise; Şark Vilayetlerinin bulunduğu bölge o zamanlar kürtlerin daha çok yaşadığı bölge olması hasebiyle Said-i Kürdi tabiri ile isim verilmişti. Fakat bu hitabı menf-i milliyetçilik manasında taraflı göstermek çok yanlıştır. Zaten yine bu yanlış anlaşımı gidermek maksadı ile bizzat kendileri yaşadığı yıllarda kendisine soyadı olarak bilinen "Nursi" hitabı ile "Kürdi" ifadesini eserlerinde değiştirmiştir.
Nursi ise kendisi Bitlis'in Hizan Kazasına bağlı "Nurs Köyü'nde doğduğundandır." Asıl soyadı ise "Okur"dur. "Said Okur". Halen Bitlis-Hizan-Nurs Köyü'nde yaşayan akrabaları mevcuttur. Soyadları Okur diye.
- Said Nursi bir "Kürttür". Bu elbetteki doğrudur. Fakat O'nun Kürt olması Kürtçü olduğu anlamına gelmez. Zira eserleri ve hayatı incelendiği zaman görülecektir ki ırkçılığa, ayrımcılığa net bir karşı duruşu vardır. Ve Türk milletine karşı olan sevgisini de özel olarak ifade etmektedir. Bundan başka, Said Nursi'nin talebelerinin ekseriyeti Türk'tür. --Terennum 09:07, 16 Nisan 2008 (UTC)
78.171.6.206 16:44, 26 Haziran 2008 (UTC)26.06.2008 Aykut Umay
("Bediüzzaman kendi deyimi ile İslam coğrafyasının merkezi olan Kürdistan'da bu üniversiteyi kurarak din ilimleriyle fen bilimlerinin birlikte okutulmasını hedeflemiştir") buradaki "kürdistan"dan kasıt nedir?
Kürdistan, Osmanlı Devleti zamanında bir bölge ismiydi. Coğrafi bir nitelendirme. --Terennum Mesaj 05:02, 27 Haziran 2008 (UTC)
Beraat etti. -mi-
Yargılandı ifadesi sonuna beraat etti ifadesi eklenmiş. Ardından da zorunlu ikamete mahkum edildi, sürgüne gönderildi yazıyor. Beraat ettiyse nasıl zorunlu ikamete mahkum edildi. Mahkumiyet ve beraat kelimeleri yan yana mantıksız duruyor. --Bruno 09:58, 26 Mart 2008 (UTC)
- Beraat ettiği halde zorunlu ikamete mecbur ediliyor. İşte bu mantıksız şeyler yapılmış bu insana.
Yazıda askeri bir mahkeme olan Divan-ı Harb-i Örfi'de yargılanıp ceza almadığı halde, sürgüne gönderildi dendiği gibi...--Ahmed bora 15:00, 7 Nisan 2008 (UTC)
Evet bunlar doğrudur. Ceza almamasına rağmen, suçlamaların tümünden beraat etmesine rağman hukuk dışı olarak Said Nursi sürgün edilmiştir. Mahkemeler sürecinde tabi olarak hapishaneye girmiştir. En son 1954 yılındaki mahkemede de tüm suçlamalar düşmüştür. Bu son mahkemeden önceki yüzlerce davanın tamamı düşmüştür. Resmi evraklar incelenirse bu görülecektir. --Terennum 09:04, 16 Nisan 2008 (UTC)
Tarafsız olunsa daha güzel olur
Mesela 1926 seferberliğinde kendisini ve talebelerini savaşın dışında tutmuştur gibi bir nokta var. Said Nursi 93 harbinde Kafkaslarda, 1. Cihan Harbinde Balkanlarda bizzat savaşmış bir neferdir ve savaştan ve cihattan hiç bir zaman kaçmamıştır. Hayatı hep cihatla geçmiştir zaten. Ayrıca 1926 döneminde Türkiye savaşlarla değil içerdeki inklaplarla meşgul idi ve bu dönemde kaçılacak hangi savaş olmuştur ki? — Bu imzasız yazı 85.96.188.210 (mesaj•katkılar) tarafından eklenmiştir. 08:10, 29 Mart 2008
Giriş cümlesindeki değişiklik
Cümlede yazan "Kürt" ibaresini silme nedenim, bu kişinin etnik olarak Kürt kökenli olmasına karşın Türkiye vatandaşı olması ve yazılarını da Türkçe yayımlamış olması. Dolayısıyla girişte yapılan "Kürt" tanımı, Said Nursi hakkında okuyucuyu biraz yanlış yönlendiriyor. Bunun yerine "Kürt kökenli" diyebiliriz belki? O da eğer mutlaka etnik köken belirtmek gerekiyorsa, bence bu kişi için şart değil. Ayrıca parantez içindeki isminden Kürt olduğu anlaşılıyor. Filanca→ 19:44, 5 Nisan 2008 (UTC)
- Türkiye vatandaşı olması Kürt ibaresini kaldırılmasına neden mi oluyor? Türkiye'de doğması, yaşaması vs. onu Türk yapmaz sadece Türkiyeli yapar. bir çok biyografik maddelerde kökenler belirtilmektedir. Türk şarkıcı, Alman fizikçi, Uruguaylı aktör vs. "Kürt kökenli" demek de "kürttü ama sonra türk oldu" gibi bir anlama çıkıyor. Etnik köekn tüm biyografik maddelerde belirtilirken neden bu iş için şart değil anlamış değilim. Belirtilmesi gerekiyor. --- cemallamec 11:11, 12 Nisan 2008 (UTC)
- Esasen Alman fizikçi, Türk şarkıcı, Uruguaylı aktör ile Kürt din alimi aynı şey değildir. İlk üçünde bir milletin mensubu olduğu anlaşılıyor diğerinde ise etnik kökenden bahsediliyor. Kökeni ne olursa olsun bütün Türk vatandaşlarına Türk denir. Said Nursi de bu açıdan etnik kökeni ne olursa olsun Türktür. Kökeni ne olursa olsun Milli Takımda diyelim ki başarılı bir santrafor olan meşhur futbolcuya bütün dünyada herkes Türk santrafor der. Etnik kökeni söz konusu edilmez. Ülkemize eskiden göç etmiş veya önceden yerleşik olan mesela Kafkas vb. kökenli Türk vatandaşlarına Türk denir. Kökenleri ne olursa olsun bütün Türk vatandaşları Türktür. Öbür taraftan doğma büyüme mesela Gürcistanlı bir kişi de ana dili kadar iyi Türkçe öğrense bile Gürcü'dür. Bu yüzden Alman fizikçi olur, Türk şarkıcı olur Kürt alim olmaz. Saygılarımla, --Bruno 13:01, 12 Nisan 2008 (UTC)
- Kürt milleti diye bir şeyden haberin yok galiba. Türk vatandaşlarına Türk denir anlayışına şaştım. başka laf bulamıyorum. türkiye'de doğmak, yaşamak, orada vatandaş olmak türk olmak ise kürt olan insanların milliyeti nereye gidiyor. kürt kökenli türk mü diyeceğiz.? kürt din alimi yerine kürt kökenli türk din alimi mi diyeceğiz? bir kere said nursi, osmanlı devleti var iken doğduğu için osmanlı vatandaşı idi, ve o zamanlar heterojen kültür önplandaydı. Türklük kavramından çok osmanlı olmak vardır. Kürt milleti (bak millet diyorum) de osmanlı topraklarında yaşayan bir milletti. Said Nursi de bu milletin bir din alimidir. --- cemallamec 10:25, 13 Nisan 2008 (UTC)
- Said Nursi, eserlerini Türkçe yazdı ve hayatının büyük kısmı da Türkiye'de geçti. Etnik kökeni ne olursa olsun, TC vatandaşı olan herkes Türktür. Biyografilerde etnik köken belirtilmesinde yarar olsa da, bunun çoğu kez ve Said Nursi örneğinde giriş cümlesine girmesini doğru bulmuyorum. Saygılar, Filanca→ 10:37, 13 Nisan 2008 (UTC)
- Esasen Alman fizikçi, Türk şarkıcı, Uruguaylı aktör ile Kürt din alimi aynı şey değildir. İlk üçünde bir milletin mensubu olduğu anlaşılıyor diğerinde ise etnik kökenden bahsediliyor. Kökeni ne olursa olsun bütün Türk vatandaşlarına Türk denir. Said Nursi de bu açıdan etnik kökeni ne olursa olsun Türktür. Kökeni ne olursa olsun Milli Takımda diyelim ki başarılı bir santrafor olan meşhur futbolcuya bütün dünyada herkes Türk santrafor der. Etnik kökeni söz konusu edilmez. Ülkemize eskiden göç etmiş veya önceden yerleşik olan mesela Kafkas vb. kökenli Türk vatandaşlarına Türk denir. Kökenleri ne olursa olsun bütün Türk vatandaşları Türktür. Öbür taraftan doğma büyüme mesela Gürcistanlı bir kişi de ana dili kadar iyi Türkçe öğrense bile Gürcü'dür. Bu yüzden Alman fizikçi olur, Türk şarkıcı olur Kürt alim olmaz. Saygılarımla, --Bruno 13:01, 12 Nisan 2008 (UTC)
Filanca'ya katılıyorum. Fransa vatandaşlarına Fransız deniliyor, İngiltere vatandaşlarına İngiliz deniliyor da neden Türk vatandaşlarına farklı isimler verelim. Nazi Almanyası'ndan beridir ırk temelinde bir millet dünyada tanıtılmamıştır. Bugün İngiliz veya Fransız dediğimiz milletin fertlerinin çoğu yabancı etnik kökenlerden gelmektedir. Ama İngilizler İngilterede özü, Fransızlar Fransada özü oluşturduğu için Fransız, İngiliz denir. Bunun aksi olarak büyük devletleri küçük etnik gruplara bölmeye mikromilliyetçilik denir ve ulus devletlerin bekası için tasvip edilmez. Bu konu ayrı bir madde kousudur.--Bruno 11:55, 17 Nisan 2008 (UTC)
sayın filanca ve ona katılan arkadaşım. bir kaç nokta da bence hata yapıyorsunuz. 1 bu milletin birliğine ömrünü adamış birinin arkasında bu tartışmaları yapmak gereksiz ve faydasız 2 said nursi gibi kitapları onlarca dile çevrilmiş ve kendi dallarında uzman kişilerin tasdik ve teyit ettiği bu şahsın eserlerini azda olsa okumuş hiç kimse ona saidi kurdi denmesini bir sorun olarak görmez. zira eserler, ayrışmayı değil birliği, iftirakı değil ittihadı tavsiye eder. ona kurdi denmesi kastettiğiniz sonuçları doğurmaz. 3 bir de olaya farklı bakalım. öz be öz türk olan biri almanyada doğsa orada büyüse, eserlerini almanca yazsa, yetmez birde almanca konuşsa şimdi bu şahsa 'türk kökenli alman' mı, 'türk' mü yoksa 'alman'mı diyeceğiz. iddalarınız bu arkadaşa alman dememizi gerektiriyor. kabüllenmek için kabül etmek, muhatabımızın kimliğini reddetmememiz gerekmezmi ??? vefat etmeden önce urfada otelde talebesi bayram yükselin dizine kafasını koymuş. çok hasta ve yaşlı. son cümlesi ; gözümde ne cennet sevdası nede cehennem korkusu, 25 milyonluk türk milletinin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım zira vücudum yanarken gönlüm gül, gülistan olur ' diyen tüm ömrünü bu minval üzre götürmüş biri ömründe sadece bir sefer dahi mektuplarını 'said-i kürdi' diye bitirmişse (soyadı kanuna kadar hep böyle kendisini sunmuştur ) böyle değerli bir gönül kahramanın kendine yakıştırdığı bir kelimeyi biz kullanılmasını eleştirmekle onun aziz ve şahsına saygısızlık yapmış olmazmıyız. onuda bu anlamda hata yapmakla itham etmiş, eleştirmiş olmuyormuyuz. llütfen aklı selimle düşününüz. 4 kürt kardeşlerimiz eğitim açısından daha geri ve zayıf. eğitim seviyesi biraz daha aşağıda olan bir kürt kardeşimiz sizin yazınızdaki anlamsız dayatmayı okuduktan sonra, kendin daha çok öbür tarafa yakın hissetmezmi? ve eğer o arkadaş bir gün olurda tamamen o olmaması gereken kin ve nefret şebekesinin içinde olursa ve sizinde bundaki payınız % 1 bile olsa siz ötede yakanızı kurtarabileceğinizimi zannediyorsunuz. 5 lütfen empati yapın. siz kürt onlar türk olsun bir an. ülkenin adı da kürdiye olsun. ve sizin yörenizde yetişmiş bir türk din adamı için bir arkadaş sizin yazdığınız gibi yazsa ' o kürtçe eserler yazmış ve kürdiye de yaşamış. şu halde kesinlikle bu alim de kürttür dese. dağlarınıza ne mutlu kürdüm diyene yada bir kürt dünyaya bedeldir. diye yazılsa nasıl hissederdiniz. 6 bu kardeşlerimiz bizim bin yıllık kader birliği ettiğimiz kişilerdir. onlara kompleksli yaklaşmak anlamsız olur. osmanlının bu anlamda hiç kompleksi yoktu ki bu kardeşlerimizin yaşadıkları yerlere kürdistan diyorlardı. esas olan bizi bir arada tutan çimentodur. oda islamdır. türklük bizi bir arda tutamaz. lütfen ermeni uşaklarının işini kolaylaştırmayalım. rencide ettiysem özür dilerim. sağlık ve esenlikler reca 22 05 2008
- eleman 2
- eleman 3
Risale-i Nur hareketi
"Nur Cemaati adlı İslami hareketin kurucusu." ifadesini değiştirmemteki sebep, Said Nursi bir cemaat kurma amaçlı yola çıkmamıştır. Kur'andan anladığı hakikatleri tefsir ederek Risale-i Nur eserleri ortaya çıkmıştır. Bu eserleri okuyanlar, beğendikleri için başklarıyla da paylaşmak istemiştir. Bu yüzden daha sonraları oluşan bu kitleye Nur Cemaati denilmiştir. Risale-i Nur hareketinin başlangıç noktası konusunda Said Nursi'nin kendi ifadelerini Tarihçe-i Hayat eserinde bulabilirsiniz. Saygılarımla --Terennum 14:08, 17 Nisan 2008 (UTC)
Ayrıca bakınız
Said-i Nursi'nin takipçileri Fethullah Gülen cemaati Aczmendiler ise Ayrıca Bakınız altbaşlığından neden siliniyor? Said-i Nursi'nin öğretilerini bu topluluklar devam ettiriyorlar. Akımın gelişimini ve modern halini incelemek isteyenler bu maddelere de bakmalıdırlar. Bu yüzden silinmiş olan Aczmendi ve Fethullah Gülen iç bağlantılarını geri getiriyorum. Ayrıca oluşmuş sayfa yapısını tartışma yapmadan silmenin de wiki anenelerine aykırı olduğunu bilelim.--Bruno 20:07, 19 Nisan 2008 (UTC)
- Sn. Bruno. Aczmendilerle Risale-i Nur hareketinin Said Nursi'nin hiçbir ilgisi yoktur. Takipçileri değildir. Aksini ispatlayamazsınız. Bu yönde olduğu zaten eserlerdeki düsturlarla aczmendilerin yaptıkları arasında hiçbir benzerlik olmadığından aşikardır.
Burada konuyla ilgili yazımın üzerine yazmaktansa kafanıza göre silmenizin ne kadar etik olduğu aşikar. --Terennum 17:04, 20 Nisan 2008 (UTC)
- Tartışma yapmadan maddeden bilgi silmek doğru değildir. Var olan ve tartışmalarda bir itiraz olmamış bir bilginin aksini düşünüyorsak bunun yolu beğenmediğimiz bilgiyi kafamıza göre silmek değildir. Said-i Nursi öğretilerini takip edenleri bilmek, hareketin modern halini görmek açısından ansiklopedik bir bilgidir ve yer alması mecburidir. Kapsamlı bir bilgi kaynağı oluşturmak mı istiyoruz belli görüşteki kimselerin fikirlerini propaganda edeceği bir ortam mı sağlamak istiyoruz. İkincisinin yapıldığı sayısız internet siteleri var. Belli görüşlerin kıyasıya propagandası yapılıyor. Wikinin amacı bu değildir Kapsamlı bir bilgi kaynağı oluşturmaktır. Lütfen bu gerçeği dikkate alalım. --Bruno 20:03, 20 Nisan 2008 (UTC)
- Elbette burada ansiklopedik bilgiler sağlamaya çalışıyoruz. Fakat bunu yaparken kesin gerçekleri göz ardı ederek bir yayım yapılması doğru değildir. Mevzu bahis olan aczmendiler temelde Risale-i Nur hareketine dahil değildir. Ansiklopedik bir bilgide aczmendilerin Nur hareketine dahil olmadığını da ifade etmek gerekiyor. Eğer böyle yapılmazsa "Ayrıca bakınız" linkindeki diğer linklerle birlikte görülen "aczmendi" ifadesi bu konuyla pozitif yönde etkili olduğu zannedilebilir. Bu da okuyucu yönlendirme anlamına gelir. Benim anlatmak istediğim buydu.
--Terennum 06:38, 21 Nisan 2008 (UTC)
- Aczmendiler Nurcu değil midir? Said-i Nursi Nurculuğun kitabını yazmış ise modern nurcuları araştıran bir kimse bu kadar kamuoyunda tartışmlara yaratmış nurcuların bir kolu olan Aczmendileri bilmeyecek mi?--Bruno 06:50, 21 Nisan 2008 (UTC)
- Sn.Bruno, Aczmendiler elbetteki Nurcu değildir. Benim anlatmak istediğim baştan beri bu zaten. Modern nurcu ilkel nurcu diye bir anlatım yok Risale-i Nur hareketinde. Aczmendiler, 28 şubat sürecinde Kocatepe Cami'nde Said Nursi'yi anma toplantısında ortaya çıkıp orada provokasyon yapmışlardır. Said Nursi'nin öğrencilerine verdiği tavsiyeleri, Risale-i Nur harketinin nasıl olması gerektiğini eserlerinden okuduğumuz zaman Aczmendilerin Risale-i Nur dairesine girmediği aşikardır.
- Risale-i Nur külliyatı kitaplar topluluğudur. Bu kitapları herkes okuyabilir, kendince farklı yorumlayarak farklı hareketlere dahil olabilir. Fakat bu eserlerin müellifi olan Said Nursi, bu eserlerin insanlara anlatımının nasıl olacağını kendi belirlemiştir. Bu çerçevenin dışındaki her risale-i nur okurunu Nurcu olarak nitelendirmek doğru olmayacaktır.
Saygılar
--Terennum 07:47, 21 Nisan 2008 (UTC)
- Evvela modernin karşılığı ilkel değildir. Bunu bu anlamda alamayalım. Zaman içinde başkalaşmalarla günümüzdeki takipçilerinin aldığı hal anlatılmak istenmiştir. Bazı gruplar risalelerin matbaada basılmasına karşı çıktı, bazıları faize haram dedi yine aynı faize haram, bankaya şeytan işi diyen grupların sonradan kendi bankaları oldu. Vatikan'daki Papa'ya yılanın başı diyen kimseler sonradan aynı şahsın ayağına gitti hatta el ele tutuşup resim çektirdiler. Yani bir değişim var. Modernden kasıt budur. Sonra Fethullahçılar nurcu değil, aczmendiler nurcu değil kim o zaman bunlar? Ne yer ne içerler ne yaparlar.Hiçbirşey bilmeyen biri açtı okumaya başladı. Dedi ki Said-i Nursi tamam kitap yazmış talebeleri varmış. Sonra takip edenler çıkmış. Kim o zaman takipçileri olan Nurcular. Madem ki cemaatler hani kim cemaatin temsilcileri. demez mi? Said-i Nursi maddesini okuyan kişi takipçileri var dendikten sonra takipçilerinin kim olduğunu merak edecektir. Fethullah Gülen grubu Nurcu değil, Aczmendiler nurcu değil kim o zaman bu Said-i Nursi'nin takipçileri? Amaç araştırma yapanlara kapsamlı bilgi vermek. Ayrıca bakınız'ın sebebi hikmeti budur. Diğer maddelerde de inceleyin göreceksiniz. Konuyla ilgili diğer şeylere bağlantı veriyor.--Bruno 12:40, 21 Nisan 2008 (UTC)
- Risale-i Nur okuyanlardaki bazı başkalaşımlar dediğiniz gibi vardır. Fakat bu başkalaşımın en aşikarı Gülen cemaatine aittir. Emre Aköz'ün 2006 yılında Sabah gazetesinde bir yazı dizisi vardı bu konu hakkında. Öncelikle onu okumanızı öneriyorum. Anlatmak istediklerimin çoğu mevcuttur o yazı dizisinde. Bundan başka, kimdir bu nurcular konusunu sordunuz. Nur cemaatini araştıran insanlar elbetteki bu cemaatin temelini oluşturan Risale-i Nur okurlarını (ünlü) öğrenmek isteyebilir. Fakat bu kişileri "Nurcu" olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü Nurculuğun tanımı Said Nursi'nin eserlerinde yapılmıştır. Bu tanımın dışındakilere Nurcu değil sadece Risale-i Nur okuru denilir. Nurculuk, Said Nursi'nin öğretilerini hizmet yoluyla insanlara ulaştırmaktır. Başka bir kişi ve grubu da Said Nursi'nin öğretilerini anlatabilir. Fakat bu anlatımda bir tarz vardır. Bu tarzın özel haline Nurculuk deniliyor. Çünkü Risale-i Nur eserleri umumun malıdır. Herkes okuyabilir. Sağcısı solcusu dindarı ateisti vs. Bütün bu insanlara Nurcu diyemeyiz elbette ki. Nurcular darbeler ve çeşitli sebeplerden dolayı farklı gruplara ayrılmıştır. 1960'tan 2008'e geldiğimiz yıllarda yaşanan buhranlar sonucu şu anda 20'ye yakın "temel" fraksiyon mevcuttur. Bunların en bilinenleri: Yeni Asya, Mustafa Sungur Cemaati, Nesil Cemaati, Kurtoğlu Cemaati, Zehra Grubu, Meşveret Grubu, Yazıcılar'dır. Nur cemaatinin ekseriyetini bu gruplar oluşturmaktadır. Ayrıca bakınız kısmına bu grupların isimleri yazılabilir. Hatta Fethullah Gülen ismi de yazılabilir. Ama bunu yazmadan önce Gülen grubuyla ilgili bilgiler de bu madde içerisinde verilmelidir. Emre Aköz'ün araştırmasın bulunduğu sayfaya burdan ulaşabilirsiniz. Sizin için bazı sorularınıza cevap olacaktır kanaatindeyim.:
http://www.sabah.com.tr/ozel/said542/dosya_542.html:
--Terennum 13:53, 21 Nisan 2008 (UTC) - Saygılarımla
- NOT:özellikle şu linki okumanızı öneriyorum:http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/06/gnd121.html
Bazı kimseler risaleleri gazetelerinde dergilerinde yazıyor daha önceleri el altından dağatıyor, kurslarda çocukları toplayıp okutuyor, propaganda ediyor ve bunlar nurcu değil öyle mi? Bunlara nur risaleleri okuyucuları ve propagandacıları mı diyeceğiz nurcu demiyecekmiyiz? Kriter nedir o zaman. Nurcu olabilmek için okuyup anlamış idrak etmiş olması mı gerekiyor. Said-i Nursi'nin yazdıklarını birileri okuyor, okutuyor, öğretiyor bu kimseler nedir? Nurcu değil midir.
İşin resmi tarafına bakarsak, devletin soruşturma birimleri nurcuları şu şekilde sınıflandırmıştır:
NURCULUK
ÖRGÜTSEL YAPISI
- F. Gülen (Lider F. Gülen)
- Yeni Asya (Lider Mehmet Kutlular)
- Yeni Nesil (Lider Mehmet Birinci)
- Med Zehra (Lider Sıddık Dursun)
- Acz-ı Mendi (Lider Müslüm Gündüz)
- Şûra (Lider Mehmet Kırkıncı)
- Yazıcı (Liderler Hüsrev Altınbaşak - Sait Nuri Ertürk)
YAYIN ORGANLARI
- Zaman Gazetesi - Yeni Asya Gazetesi - Nubihar Dergisi - Sızıntı Dergisi - Nur The Light - Köprü, Can, Kardeş - Aksiyon Dergisi - Samanyolu TV
Devlet, kendisini yıkmaya, anarşi ve kargaşa yaratmaya meyilli grupları izler. Bu Hollanda'da böyledir, Amerika'da da Almanya'da da. Devletin birimleri, vaktiyle böyle bir araştırma yapmışlar ve tehlikeli gördüğü Nurcu grupları böyle sıralamışlar. Risalelerin felsefi yönü içeriği apayrı bir konu. Kimine göre zırvalama ve sayıklama kimine göre ibret vesikası değerli yaklaşımlar. Ama nurcu dediğimiz şahıslar nurcu öğretilerini yaymayı hedef haline getirmiş kimselerdir. Olabilir zamanla para kazanmak bunun önüne bir miktar geçebilir o ayrı. Öğretileri yaymayı amaç edinmişlere apaçıktır ki nurcu denmeli. İzledikleri yol yordam ne olursa olsun. Saygılarımla --Bruno 22:58, 22 Nisan 2008 (UTC)
- Devletin resmi belgelerinden daha önemlisi Nur cemaatlerinin mevcut durumlarıdır. Ayrıca iddiaların tamamından beraat kararı çıkması ve şu zamanda hala "müspet hareket"ten vaz geçmeyen Nur Talebelerinin asayişe muhalif hareket etmediği ortadadır. Bu yüzden iddialar çürütme amaçlıdır. Ceza hukukunda olmayan bir şeyin cezası yoktur. İhtimal üzerine ceza verilmez. Ve 100 yıldır bu ihtimal somutlaşmamıştır ki zaten Said Nursi'nin eserlerine baktığımız zaman siyasi, sosyal bir devrim yıkım değişim amacı gütmemektedir.
- Bütün bunları bir kenara bırakırsak konumuz olan Nurcu kelimesi için şunu söylemek istiyorum:Nurcu ifadesi Said Nursi'nin eserlerinde geçmektedir bu anlamda özel bir kelimedir. Yani sonradan bu hizmette bulunanları tanımlamak için kullanılmış bir ifade değildir. Eğer böyle olsaydı dediğiniz gibi hepsine toptan Nurcu denilebilirdi. Fakat hal böyle olmadığı için Nurculuğun vasıfları da Risale-i Nur'da net olduğu için kimin nurcu kimin başka bir gruba dahil olduğu Said Nursi'nin öğretilerinden anlaşılabilmektedir.
- Tartışma için teşekkür ederim.
- Selamlar
- --Terennum 07:30, 23 Nisan 2008 (UTC)
Devlet kendisine yıkıcı tehdit oluşturabilecek her hareketi izler. Dava açılmış beraat etmiş veya ceza almış o işin hukuki yönüdür. Savcı suç unsuru görürse kamu adına dava eder. Devlet ise kendini korumak için sadece izler ve raporlar yetkili mercilere bildirir. İkisi farklı şeylerdir. Ayrıca Said-i Nursî de Eskişehir'de 11 ay 15 gün hapis cezası almıştır. Hayatının büyük bölümü sürgünde geçmiştir. Hepsinden de beraat etmişken diye bir şey yok yani. Hiç hüküm giymediğine gerçek değil.
Konumuza dönersek:
- Nurcu ve nurculuğu kendi kendinize Wiki'de yeniden tanımlayamazsınız. VP:ÖAYV politikamıza aykırıdır. Bütün büyük ansiklopedilere tek tek bakalım nurcu ve nurculuğu nasıl tanımlamışlar:
- Dictionnaire Larousse:
- Nurcu: Nurculuğu benimseyen (kişi, grup)
- Nurculuk: Saidi Nursî'nin görüşleri doğrultusunda oluşturulan dinî ve siyasî akım.
- AnaBritannica
- Nurculuk:Said-i Nursi'nin kurduğu İslamcı dinsel-siyasal akım. Nur talebeleri Risale-i Nur'u kendi malı ve yapıtı sayarak sahip çıkan, yayılmasını en önemli görev bilen kişilerdir.
- Büyük Larousse
- Nurcu: Said Nursi'nin görüşlerini benimseyen kimse,(kendilerini nur şakirtleri, nur talebelieri diye adladırırlar)
- nurculuk: Said-i Nursi'nin görüşleri çerçevesinde oluşturulan dinsel düşünsel akım.
- Meydan Larousse
- Said-i Nursi: Eserleri ve davranışıyle Nurculuk adı verilen sapkın din akımını başlatan yazar.
- Nurcu: Nurculuk adı verilen sapkın dinî akımı benimseyen kimse.
- Nurculuk: Said-i Nursî tarafından başlatılan sapkın dinî akım
Bu gruplar belirli noktalarda toplanıyorlar ve risaleleri okuyorlardı. Eskiden elde broşürler şeklinde dağıtıyorlardı, sonra matbaada basıp dağatmaya başlamışlar şimdi ise basın yayın organlarında tanıtım/propaganda yapıyorlar. İşte bu gruplara herkes nurcu diyor. Hayır bunlar nurcu değildir demek şahsi fikir beyan etmekten başka birşey değildir... Saygılarımla,--Bruno 09:35, 23 Nisan 2008 (UTC)
- Sapkın din akımı olarak subjektifliğin en üst derecesini ansiklopediye alanların yazdıklarını doğru olarak kabul ediyorsanız size bir diyeceğim yok ne yazık ki. Sürgün ve hapis yatmak suç oluşturmak anlamına da gelmez ayrıca. Dava sürecinde tutuklu ve tutuksuz yargılama vardır. Burda kimse kimsenin görüşünü bastıramaz elbette ki. Fakat bir gerçeğin saptırılmasına göz yumamazdım. Bunu da yeterince dile getirdiğime inanıyorum. Gerisi sizin akıl ve vicdanınıza kalmış.
- Hoşçakalın
- --Terennum 13:37, 23 Nisan 2008 (UTC)
- Kimine göre sapkınlık, kimine göre en üst derecede ibret alınacak bir Kur'an tefsiri veya tefsir ekolü kabul ediliyor. Bu bilginin hangisinin daha doğru olduğu Wiki yazarını bağlamaz. Sadece görüşleri verir. Said-i Nursi hiç hüküm giymemiş hiç ceza almamış demek olmaz çünkü hapis cezasına çarptırılmış ve mahkeme kararlarıyla defalarca sürgün edilmiş. Onun dışında yargılama sırasında tutuklu kalması ise ayrı. Wiki yazarı Said-i Nursi'yi eleştiremez ve açıkça övemez. Övülesi işler yaptıysa ne yaptığını yazabilir. Eleştirildiyse ve eleştiriye layık işler yaptıysa ne yaptığını yazar. Eleştirmez ve övemez. Tarafsız bakış açısı (VP:TBA) politikamız bunu gerektirir.
Kronoloji
Van'da kurmayı planladığı Medresetü'z Zehra padişah tarafından kabul gördü ve ödenek ayrıldı.
ifadesini silen arkadaşa sesleniyorum burdan. Bunu neden siliyorsunuz bu bir gerçektir. Ödenek ayrılmıştır. Padişahla görüşememesini bu cümlenin ardına ekleyebilirsiniz. Padişahla bizzat görüşmedi fakat bu ödenek ayrıldı. 1.Dünya Savaşı çıkmasından dolayı bu proje tamamlanamadı. Temelleri atılıp inşaatına başlanmıştı. Temelleri hala Van'da durmaktadır.
Geri getiriyorum eski halini. --Terennum 07:22, 23 Nisan 2008 (UTC)
T.C. Mahkemelerinin Risale-i Nur Hakkındaki En Son Kararlarından
Said Nursî hakkındaki tartışmalar maddesine taşındı.--Bruno 10:22, 23 Nisan 2008 (UTC)
1948 beraat kararı
Maddede yapılan değişiklikte yazan:
Yazdığı risaleler dolayısıyla sürgün cezaları aldı, 1947 yılında Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davada 20 ay hapse mahkûm oldu. Said Nursi mahkumiyet kararını temyize götürdü.Temyiz mahkemesi, Afyon mahkemesinde iddia edilen suçlardan 1944 tarihinde görülen Denizli mahkemesinde beraet etmiş olan ve beraet kararı temyiz tarafından onanan Said Nursi'nin mahkumiyet kararını esastan bozdu. Temyizin kararına uyulmasını kabul eden Afyon mahkemesi, davayı tamamlamak üzere duruşmalara tekrar başladı. Fakat dava 20 aydan uzun sürdüğü için Said Nursi, hakkında hüküm kesinleşmeden verilen ceza müddetini hapishanede geçirdikten sonra tahliye edildi.
ifadesindeki beraat kararı başka kaynaklarla çelişiyor.
Ayşe Hür radikaldeki yazı dizisinde şöyle yazmış:
Mustafa Kemal'in ölümünden sonra önce Denizli'ye sonra Afyon-Emirdağ'a sürülen Said-i Nursi sürekli takip edildi, defalarca tutuklandı ve yargılandı. 1948 yılında açılan son davada 20 ay hapse mahkûm oldu. 1950 affıyla serbest bırakıldı ve Emirdağ'a döndü. [1] --Bruno 19:20, 24 Nisan 2008 (UTC)
- Merhabalar,
- Bu kadar önemli bir ayrıntı için bir gazete yazısını kaynak etmemiz de doğru değil... ilgili yasal kayıtlara ulaşmamızın bir yolu yok mu? Fikirler? Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 19:27, 24 Nisan 2008 (UTC)
- Gazatedeki yazı dizisinde kaynak belirtilmemiş. Evet en sağlıklısı mahkeme kayıtları tabi. Ayrıca Temyizde beraat mi etti yoksa 1950 yılında aftan mı yararlandı? Çelişki var.--Bruno 06:02, 25 Nisan 2008 (UTC)
- Risale-i Nur Enstitüsü internet sitesindeki bilgiye göre[2]:
- Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Ağustos 1935 tarihinde verdiği kararla, Said Nursi’ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu’da mecburi ikamet, on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verildi. Bediüzzaman ve ceza alan talebeleri tutuklu olarak kaldıkları cezaevinde zaten bu süreyi doldurdukları için diğer talebeleri ise beraat ettirildiği için tahliye edilmişlerdi.(Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayatı, İstanbul 1990, C.2, s. 832.)(Not: Aynı bilgiye Meydan Larousse'da da yer verilmiş)
- 17 Ocak 1948 günü Said Nursi ve on beş talebesi evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon il merkezine götürüldüler. Bir hafta kadar Emniyet Oteli’nde bekletilerek sorgulamaları yapıldı ve tevkif edilerek cezaevine konuldular. Bu defa değişik illerden 48 Nur Talebesi Afyon’a toplatılmıştı. Soruşturmayı tamamlayan savcılar ve sorgu hakimliği dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne havale etti. ...Ve nihayet mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursi hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Karar temyiz edildi ve Yargıtay, kararı Bediüzzaman’ın lehine bozdu. Yargıtay’ın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak, 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladı. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, 20 Eylül 1949’da serbest bırakıldı. Ancak Ankara’dan gelen emirle Afyon’da polis gözetiminde, mecburi iskana tabi tutulması gerekiyordu. Bu gözetim tam 72 gün sürdü. Nihayet 28 Aralık 1949 tarihinde Emirdağ’a dönebildi.
- Enstitü'nün sitesindeki bilgiler güvenilir kaynak kabul edilebilir sanıyorum. Kaynak da vermişler. Buna göre düzenlenebilir.--Bruno 06:24, 25 Nisan 2008 (UTC)
Enstitü'nün, Said Nursi'nin doğum tarihi ile ilgili yapmış olduğu araştırma ve ulaştığı bilgiler Enstitü'nün objektif bir şekilde belgelere dayandırarak çalışma yaptığının bir örneği olabilir. Bu yüzden kabul edilebilir, güvenilir bir kaynak olarak değerlendirilebilir. Burdan anlaşılacağı üzere Radikal gazetesinden gösterilen referans "eksik" olduğu için Said Nursi ceza almış gibi gösterilmiştir. Halbuki temyiz sonucu beraat etmiştir. Fakat, o dönemde yapılan birçok hukuksuzluk gibi bu durum da malesef bu hukuksuzluklar silsilesine örnek olmuştur.
--Terennum 14:23, 25 Nisan 2008 (UTC)
Libya'ya gönderilmesi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın görevlendirmesi meselesi
Terakki tarafından önce Sunusîleri Osmanlı devletinin cihat çağrısına katılmaya ikna etmek Libya'ya gönderildi daha sonra 1915 yılında Bitlis'de Rus Cephesinde görevlendirildi.
Bu bir iddiadır. Bugun eklenen bu cümlenin kaldırılması gerekiyor. Tartışma bölümünde ifade etmeden cümle eklemek Wiki politikaları gereği doğru değildir.
Bu iddiaya Latif Salihoğlu cevap vermiştir. Bu ve diğer iddialara verilen cevaplar için bkz. http://www.saidnursi.de/tr2/index.php/BEDiUZZAMAN-CEVAP-VERiYOR/Cumhuriyetin-ebedi-surgunu.html
Konuyla ilgili bölümü buraya aktarıyorum:
- Ayşe Hür: "Said–i Nursî, Birinci Dünya Savaşı sırasında Teşkilât-ı Mahsusaya katıldı, Sunusileri Osmanlı devletinin ünlü cihat çağrısına katılmaya ikna etmek için Libya'ya gitti. Dönüşünde Bitlis savunmasında Ruslara esir düştü."
- İzahlı cevap: Said Nursî'nin Bitlis savunması esnasında, yani 1916 yılı başlarında Ruslara esir düştüğü doğrudur. Ancak, diğer iddialar külliyen yalandır, yanlıştır, uydurmadan ibarettir.
- Zira, savaştan evvel zaten Van'da bulunan Horhor Medresesi'nde 90 kadar talebeye ders veren Nursî, savaş esnasında da sadece Kafkas Cephesinde bulunmuş ve başka bir tarafa gitmemiştir.
- Doğru olanın belgeleri elimizde mevcuttur. İspata hazırız. Yanlış hususların belgesini ise, bugüne kadar hiç kimse çıkıp gösterememiştir.
- Said Nursî'nin Teşkilât-ı Mahsusaya katıldığı ve bu görevle o tarihte Libya'ya gittiği şeklindeki iddia, Cemal Kutay'ın mebzul miktardaki yalan ve uydurmalarından sadece bir tanesidir.
--Terennum 15:22, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Libya'ya mı gittiği mi Teşkilat-ı Mahsusa'nın görevlendirdiği mi yanlış(veya Cemal Kutay uydurmuş)? Libya'ya gönderilmesi Boun, Tarih bölümü'nün sayfasında da var: http://www.ata.boun.edu.tr/chronology/kim_kimdir/saidi_nursi.htm
- Nurcuların önde gelen isimlerinden Necmeddin Şahiner, “Bediüzzaman Said Nursi” adlı Yeni Asya yayınlarından çıkan kitabının, 130. sayfasında; “Bediüzzaman da katıldı” başlığı altında, Said Nursi de Teşkilatı Mahsusa’da vazifeli idi diyordu.
- Yeni Asya yayınlarından çıkan Ahmet Şahin’in “İslam Büyükleri” adlı kitabının 250. Sayfasında Kürt Said’in Teşkilat-ı Mahsusa” ile tanışması şöyle aktarılıyordu: 1918 baharında insan idrakini hayrete bırakan bir cesaretle Kosturma’dan kaçan Bediüzzaman, bilmediği yollardan, dağlık bölge ve düşman arazilerinden geçerek Leningrad’a, oradan da Almanya’ya gelir. Berlin’deki Adlon Oteli’nde iki ay müddetle kalarak Teşkilat-ı Mahsusa ileri gelenleri ile görüşür… Bir esir asker Almanya'da hangi parayla kaldığı merak konusudur.
- Bunları yazanların hepsi de uyduruyorsa, skandal... Üniversitelerin tarih kürsüleri, Cemal Kutay, tanınmış Nurcu yazarlar,...
- Tartışma bölümüne yazmadan ekleme yapılabilir. Ancak daha önceden yazılmış ve itiraz edilmemiş, güvenilir bilgileri silmek doğru değildir. Ya silmeden önce tartışma sayfasına yazılır ve itiraz olmadığına bakılır veya basit bir düzeltmeyse silme nedeni değiştirme açıklamasında yazılır. Yoksa her eklemeyi önce tartışmada yazmak diye birşey olmaz... Mesela bu Libya ve Teşkilat-ı Mahsusa hadisesinin silinmesi uygun olmamış. Silmeden tartışılsaydı iyi olurdu. Saygılar...--Bruno 18:38, 27 Nisan 2008 (UTC)
Said Nursi'nin ismini dahi yanlış yazan bir tarih bölümünün yazısından bahsediyoruz ve herhangi bir kaynak gösterilmemiş. BoUn yazdı diye doğru olacak değil elbette. Siz skandal olarak değerlendirebilirsiniz ben normal karşılaşıyorum şu yaşıma kadar gördüğüm iftiralarla kıyasladığım zaman bu orta derece bir 'hata'. Said Nursi o yıllarda sadece Kafkas Cephesi'ne katılmıştır. Gönüllü Alay Kumandanı olarak Doğu Cephesi'nde görev yapmıştır. Ve bu görevi sırasında esir düşüerek Kosturma'ya götürülmüştür. Bütün bu sürecin belgeleri var Salihoğlu'nun dediği gibi. Bizzat belgeyi görmek isterseniz kendisiyle görüşebilirsiniz.
Said Nursi'nin kendi yaşamını anlatan Tarihçe-i Hayat eserinde bu yıllarda yaptıkları genel olarak vardır. Bu kitaba da başvurabilirsiniz. Bu bakımdan eklediğiniz cümleyi kaldırmanız gerekiyor.
Sizin iftira etme amacınız olmadığını düşünüyorum Araştırdığınız yerlerdeki sıkıntılardan dolayı bu durumla karşılaşıyor. Said Nursi'yi karalama çabalarının bir parçasıdır bu da.
Saygılarımla --Terennum 18:57, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Bediüzzaman Said Nuri ve talebelerinin vatan savunmasındaki katkıları konusunda ciddi bir araştırma yazısı için:
- http://www.os-ar.com/modules.php?name=News&file=article&sid=240370
- Said Nursi'nin, iftira edildiği gibi 'düşman' gösterme çabalarına tek başına bu yazı tatminkar bir cevap vermektedir.
Düşünce olarak karşı olunan bir kişinin gerçek kimliğini de gizleme, değiştirme çabaları malesef halen devam etmektedir. (Sözüm size değil, genel bir izlenim)
--Terennum 19:05, 27 Nisan 2008 (UTC)
Yeni Asya gazetesinin köşe yazarı, Radikal'de çıkan yazı dizisini yalanlamış. Ancak Noumenon'un da dediği gibi, bir gazete yazısını kaynak etmemiz de doğru değil. Cemal Kutay'ın, Necmeddin Şahiner ve Ahmet Şahin'in yayınlanmış kitaplarında ittifak ettikleri bir bilgiyi, bir gazetenin köşe yazarı yalanladıysa konu için kamuoyunda tartışılmış denirdi. Ancak Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nün de kulaktan dolma bilgileri verdiğini iddia edemeyiz. Çünkü akademik çevreler Güvenilir Kaynaklar listesinde en üst sırada yer alır. Ayrıca güvenilir kaynaklar tarafından tanınma — Bir kaynak başka kaynaklar tarafından tanınıp başka kaynaklarca atıf alıyorsa bu daha güvenilir bir kaynaktır, Saygılar, iyi çalışmalar--Bruno 19:40, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Cemal Kutay'ın, Necmeddin Şahiner ve Ahmet Şahin Said Nursi'nin Libya'ya gönderildiği konusunda mı ittifak ediyor? Salihoğlu köşesinde dile getirmiştir bu konuyu ve belgelerin var olduğunu söylemiştir. Güvenilir kaynak tartışmasından daha çok, bu belgelerin fotoğrafı çekilip buraya konması mı gerekiyor gerçeği ortaya koymak için?
- --Terennum 20:14, 27 Nisan 2008 (UTC)
İki konu var:
- Teşkilat-ı Mahsusa tarafından görevlendirilme
- Libya'da bulunma veya görevlendirilme.
Akademik kaynaklar Libya'da teşkilatı mahsusa tarafından görevlendirildi diyor. Başka yazarlar teşkilat-ı mahsusa bağlantısını doğruluyor. Sizin itirazınız hangisine? Kafkas Cephesinde esir düşüp, esir kampından kaçmak Almanya'ya (o dönem Osmanlı'nın müttefiki) gitmek filan gibi bilinmeyen noktalar var. Bunların cevabını bulabilirsek madde çok zenginleşir.--Bruno 20:43, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Akademik kaynaklar en güvenilir kaynaklar arasında yer alabilir. Fakat bu bütün akademik kaynakların %100 güvenilir olacağını, tartışmaya açılamayacağını belirtmez. Afyon Mahkemesi ile ilgili olarak aftan yararlanarak cezaevinden çıktığını desteklemek üzere atıfta bulunan kaynak(Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk Enstitüsü), baştan sona pek çok yazım hataları ve aksini gösteren pek çok referans ile çürütülebilecek iddialar içeriyor. Örneğin linkin içerdiği yazının hemen başında
Said-i Nursi yurtiçi gezileri sırasında 23 Mart 1960’da İstanbul’da Urfa’da öldü; Halilürrahman Camii mezarlığına gömüldü,
ifadesi iki hata içeriyor. Birincisi Said Nursi o sırada yurt içi gezisinde değildi, direk olarak Urfa'ya gidiyordu. İkincisi İstanbul'da değil Urfa'da vefat etti. Ayrıca bu kaynakta Afyon mahkemesinde ceza aldığı yazılmış, fakat temyiz kararı ile ilgili kısma hiç değinilmemiş. Tek başına anlam bütünlüğü olan fakat farklı yargılar içeren bir cümlenin yarısını ele alıp yorumda bulunmak gibi, mahkemeye verildi ceza aldı deyip temyizin kararı bozmasına hiç değinmemek ne kadar sağlıklıdır, ve "bilim etiğine" ne ölçüde sığar, size bırakıyorum. Bu akademik yazı daha çok bir gazete yazısını andırır tarzda, okuyucuyu yanlış yönlendirebilecek şekilde yazılmıştır. Afyon mahkemesi ile ilgili kısım Said Nursi'nin mahkeme savunmalarını içeren 14.Şua isimli kitabında ayrıntılı olarak ve mahkemenin temyiz ile ilgili kararı ile ilgili kısım Tarihçe-i Hayat isimli kitabın Afyon Hayatı kısmında 471 - 472 sayfalarda açıkça yazıldığı, ve buna yaklaşık elli yıldır her yerde basılıp satıldığı halde kimsenin itiraz etmediği halde güvenmemek garip kaçıyor. Zira şayet bu kitaplarda geçen ifadeler yalan olsaydı, Risale-i Nur'u ve Said Nursi'yi karalamak için bunca çaba sarfeden insanlar varken, kendi yazdığı kitabında bulunacak böyle bir hatayı gösterip, iddialarını kolaylıkla isbat edebilirlerdi. Bence bu mana bile bu "akademik!" kaynağı değerden düşürüyor.
Yanlış bilgi akademik kaynakta da bulunsa yanlıştır... Not: Bu yazdıklarım temel olarak "akademik" dokunulmazlığı kabul edilen kaynaklar hakkındaydı, Libya'ya gönderilmesi ile ilgili değil. Fakat "akademik" dokunulmazlık konusuna burada değinildiği için bu itirazımı burada belirttim. Bu itirazıma cevap bekliyorum ve maddede bulunan Afyon mahkemesi ile ilgili kısmı Said Nursi'nin Tarihçe-i hayatı isimli kaynak ışığında değiştirmeyi öneriyorum. Sasmazn 07:55, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Burası Risale-i Nur'dan alıntıların verildiği sayısız örmneği bulunan bildiğimiz sitelerden biri değildir. Öyle yaparsak madde, maddelikten çıkar Risale-i Nur'un açıklamalı izahı haline gelir. Bu konda kitap yazanları, tarihçileri, üniversitelerin tarih bölümlerini referans kabul etmeyip sadece Risaleleri kaynak alamayız. O zaman burası risalelerin açıklama ve tartışmalarının yapıldığı Tekke'ye döner. İtirazınız olan yerler için tartışma sayfasında başlık açın tek tek tartışılıp değerlendirilsin.--Bruno 09:55, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Burasının Risale-i Nur'dan alıntıların verildiği sayısız örmneği bulunan bildiğimiz sitelerden biri olduğunu iddia etmedim, kitap yazanları, tarihçileri, üniversitelerin tarih bölümlerini referans kabul etmeyip sadece Risaleleri kaynak almamız gerektiğini de söylemedim, ima da etmedim. Yukarıda akademik olduğu için güvenebileceğimizi iddia ettiğiniz bir yazının içindeki kaynağın güvenilirliğini zedeleyen noktalara parmak bastım. Ve bu iddiamı da güvenilir addettiğiniz makaleden örneklerle destekledim. Olayın bu yönünü ele almak yerine burayı "tekke" ye benzetme mantığı da nerden çıktı anlayamadım. İtirazım olan noktayı yukarıda belirtmiştim, iddiam hakkında yorum yapmak yerine üslubu eleştirmişsiniz. Burada dışarıdan kaynak vermeliyiz diyorsunuz(ki buna ben de katılıyorum), aşağıdaki bir postunuzda herşeye kaynak verirsek ansiklopedi olmaz, her yer eğik yazı dolar diyorsunuz. O halde ansiklopedi nedir? Canımızın istediği yerde iddiada bulunduğumuz, istediğimiz yerde kaynak verdiğimiz, ve kaynak verirken de kaynağın güvenilirliğini ya da çelişki içinde olup olmadığını kontrol etmediğimiz bir şey midir? Ya da konu hakkındaki bütün iddiaları ansiklopediye toplamak, tarafsızlığı mı ifade eder? Bu iddiaların "çamur at izi kalsın" türünden olup olmadığına bakılmaz mı? Şayet böyle ise siz haklısınız, ve böyle bir kaynağın oluşturulmasına katkıda bulunmaktan kaçınacağım... Saygılarımla Sasmazn 12:16, 28 Nisan 2008 (UTC)
Şeyh Sait'in öcünü alacağı ifadesi iddiası hakkında
Bu sadece bir iddiadır ve bu ifade Said Nursi'ye cephe alan ideolojik kaynaklarda yer almaktadır sadece. Vikipedi'de objektif olmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Özellikle biyografik bilgilerin arasına serpiştirilen böyle asılsız ifadelerle biyografi sahibini lekelemek Vikipedi'nin temel kurallarına ve insani etik değerlerine aykırıdır.
Bir kişinin düşüncelerini ortaya koyan en önemli ve en güvenilir kaynak, kendi yazdığı eserlerdir. Said Nursi, Şeyh Said isyanında dahilde kılıç çekilmez diyerek Şeyh Said'in bu baş kaldırısına karşı çıkmıştır. Bunun tam tersi olarak desteklemiş gibi gösterilmesi ahlak dışıdır.
Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyayında dedikleri:
- Gizli düşmanlarımız hükumetin ehemmiyetli ve bir kaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla Menemen ve Şeyh Said hadisesi gibi bir hadise çıkarmak için bütün kuvvetiyle, en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda, her desiseyi istimal ettiler. Gördüler ki, Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor. O planı sair suikastlere, ezcümle zehir vermeye tebdil ettiler.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=5604&a=%FEeyh%20said
- O sıralarda çıkan Şeyh Said hadisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı, hatta hadise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said'i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hadise sonrasında, Van'da ikamet ettiği uzlethânesinden alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada "manevi cihad" hizmetini başlatmış birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde İmân esaslarını terennüm etmiştir.
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=5604&a=%FEeyh%20said
- Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri Üstadımız Bediüzzaman'ı Şarktaki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettiği zaman cevaben demiş: öYaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam müdafiilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem, diye hem cevab-ı red vermiş hem mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir. Osmanlıca teksir Asa-yı Mûsa , s. 250. Isparta.
Ayrıca Latif Salihoğlu'nun belgeleriyle vermiş olduğu cevap: http://www.yeniasya.com.tr/2008/01/18/yazarlar/lsalihoglu.htm
Bütün bunlar gösteriyor ki Said Nursi'yi karalama çabalası vardır. Eğer burada objektif olacaksak ki mutlaka öyle olmamız gerekiyor. Gerçekleri saptıran ifadeleri maddeden kaldırmamız gerekiyor.
Saygılarımla --Terennum 15:22, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Bu ifadeye Ergün Poyraz, Kanla Abdest Alanlar kitabında yer vermiş. Abdülmelik Fırat hayattadır ve bu sözü yalanladığına dair bir kaynak yoktur:
Hasta yatağındayken, kendisini ziyarete gelen Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’a şunları söylemiştir: “Ben, biraderi azamım, erkemim Şeyh Sait efendinin öcünü alacağım, aldım!”
- Şeyh Said'in torunu olan Abdülmelik Fırat, Said Nursi'nin Şeyh Said'i isyandan vazgeçirmek için mektup yazdığını ise yalanlamıştır[2]:
-Mizgîn: Kiyamda Bediüzzaman Said-i Kûrdî'nin rolü nedir? Bununla beraber Bediüzzaman'in, Sêx Said'i kiyamdan vazgeçirmek için gönderdigi söylenen bir mektuptan bahsediliyor. Bunlar hakkindaki bilgilerinizi bizimle paylasir misiniz?
-Abdulmelik Firat: Seyh Said Efendi, Bediüzzaman Said-i Kurdi'ye mektup yazmamistir. Çünkü Said-i Kurdi, o zamanda inzivaya çekilmiş bir Kürt Bilginiydi, ne aşiret ve ne de murid sahibiydi. Onun da Şeyh Said Efendi'ye yazdığı bir mektubu yoktur. Müselmanos Kamalikosların bir uydurması ve senaryosudur.
İyi çalışmalar--Bruno 20:58, 27 Nisan 2008 (UTC)
- Özellikle biyografik bilgilerin arasına serpiştirilen böyle asılsız ifadelerle biyografi sahibini lekelemek Vikipedi'nin temel kurallarına ve insani etik değerlerine aykırıdır. Bu cümlede katkıda bulunanları asılsız ifadelerle biyografi sahibini lekelemekle itham ediyorsunuz. Böyle davranışlar, tartışmayı kişiselleştirme ve tartışma yapanlar arasında atışma başlatma riskini doğurur. Bunun yerine içerik hakkında tartışmak daha uygun olur. Bu ifadeler yüzbinlerce basılmış ve satmış bir kitaptan alınmıştır. Bunun yerine risalelerle ilgili yayın yapan binlerce internet sitesinden birini ve sadece bir Yeni Asya köşe yazarını mı referans alabileceğiz? Bunun aksi görüşlere de yer verince madde konusu şahsı lekelemiş mi olacağız? saygılar, iyi çalışmalar--Bruno 21:27, 27 Nisan 2008 (UTC)
İyi diyorsunuz da sanırım odak noktasını kaçırıyorsunuz. Said Nursi'nin Şeyh Said isyanına karşı çıktığına dair delili binlerce internet sitesinden biri dediğiniz risaleara.com'dan veriyorum. Bu sitede külliyatın tamamı mevcuttur ve aramamı da külliyattan yapıyorum. Risale-i Nur külliyatını yayımlayan tüm yayınevlerinde Said Nursi'nin aynı ifadelerine ulaşmanız mümkündür. Dolayısıyla, Said Nursi kendi ifadesiyle ne yaptığını açıkça ortaya koyduktan sonra bir kitabın binlerce basım yapması o kitaba itibar edileceği anlamına gelmiyor. Said Nursi kendi dile getirmiştir Şeyh Said isyanına karşı olduğunu. Bunun aksini ispatlayabiliyorsanız o zaman tartışmaya devam edebiliriz. Fakat hala bütün bu realiteye rağmen adı geçen kitabın dediğine göre hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorsanız, bu sizin vicdani bir meselenizdir karışamam pek tabii olarak. Vatan savunmasındaki rolünü anlatan yukarda verdiğim linkteki araştırmayı biraz okursanız Said Nursi'nin nasıl bir şahsiyete sahip olduğunu anlayabilirsiniz. Bunu fark ettikten sonra da Said Nursi'nin Şeyh Sait isyanıyla hiçbir bağlantısı olmadığını idrak etmek oldukça kolay olacaktır. Biyografileri çarpıtmak kolaydır fakat sizin ya da başkasının ya da benim bu şekilde çarpıtmalara rant vermememiz gerekiyor. Doğru neyse onu ortaya çıkarmak gerekiyor. Saygılarımla --Terennum 05:11, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Birşeyleri ispatlama amacımız yok. Madde konusu hakkında basılı eserlerde verilen bilgileri aktarıyoruz. Said Nursi ile bizzat görüşmüş bir kişi olarak, Abdülmelik Fırat'ın sözlerini yoksaymak doğru olmaz. Said Nursi, asılmak korkusu ile takiyye yapmış, düşüncelerinin aksi yönde de beyanat vermiş olabilir. Herşey olabilir. Zaman içinde fikir değiştirmiş olabilir vs. Ortada vakıa var. İnkar edilmemiş yalanlanmamış, tanıkları hayatta... Kitaplarda geçmiş...--Bruno 10:03, 28 Nisan 2008 (UTC)
Maddenin Girişindeki İlk Hayatı ile ilgili kısım hakkında
Siirt'e gittiğinde şiddetli bir cinnet geçirdi. Medrese arkadaşları şifa bulması için kendisini Müteveffa Şeyh Abdurrahman'ın halifesi Şeyh Abdulkahhar'ın yanına götürmek istediler. Said Nursi burada vefat etmiş olan (Seyda lakaplı) Şeyh Abdurrahman'ı gördüğünü ona uçarak ulaşmak için yüksekçe bir yere çıkıp atlamak istediğini, mezarlık bir bölgede arkadaşalarının elinden kurtulduğunu ve kendisini tutan arkadaşlarını kendisini tutmaya çalışan ölüler zannederek elini hançerine attığını ve kendisini tutan ölüleri öldürmek istediğini yazar
Said Nursi ile ilgili pek cok kaynaktan araştırma yaptığım halde bu kısma ilk kez rastlıyorum, kaynak da belirtilmemiş. Benim rastlamamam olmamasına delil olmaz ama biraz hikayevari bir anlatım gibi göründü bana. Sağlıklı bir kaynak belirtilmediği taktirde silinmesini öneriyorum. Sasmazn 07:13, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Paragrafın sonunda 4 nolu referans verilmiştir: Bediüzzamanın Hayatı, Abdürrahim Nursî, Nuhbihar Yayınları, Zehra Vakfı Bu kitabın Yazarı Abdürrahim Nursî, Said Nursi'nin amcasının oğludur. Saygılar, iyi çalışmalar, --Bruno 07:45, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Aynı paragraf içerisinde bulunan Peygamberimiz ile ilgili rüyada, "Hz.Muhammed'i göreceği sırada uyanır" kısmı, Said Nursi'nin kendi tarihçe-i hayatında aynı rüya ile ilgili kısımda geçen Kıyamet kopmuş, kainat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalatü Vesselamı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet Sırat Köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir. "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve Sırat Köprüsünün başına gider. Bütün peygamberan-ı izam hazeratını birer birer ziyaret eder; Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır. kısmıyla çelişmektedir. Rüyayı görenin daha iyi bileceği düşünülecek olursa, adı geçen kaynak bu noktada yanlış bilgi aktarmaktadır. Bu kısma itiraz ediyorum ve değiştiriyorum.
Ayrıca yukarıda itiraz ettiğim cümlenin sonunda "xxxxx yazar" tarzında bir ifade bulunuyor ki bu olayı Said Nursi'nin ifadelerinde görebileceğimiz anlaşılıyor. Şayet adı geçen kaynak sizde varsa ve bu kaynakta Said Nursi'nin nerede bu kısmı yazdığı hakkında bilgi varsa, bizimle paylaşırsanız sevinirim. Aksi taktirde bu kısım hala bir iddia mahiyetinde kalacak. Saygılarımla, Sasmazn 08:12, 28 Nisan 2008 (UTC)
- xxx yazar ifadesini düzeltebilirsiniz. Risaleleri Said Nursi'nin değil talebelerinin kaleme aldığını düşünürsek yazar veya anlatır arasında fazla bir fark kalmıyor. Hatalı olacaksa xxx yazar ifadesini düzeltebiliriz.--Bruno 08:24, 28 Nisan 2008 (UTC)
- - Arada fark var. Şöyle ki anlatır ifadesi olayın dilden dile aktarıldığını gösterir ki güvenilirlik derecesi zayıftır. Said Nursi'nin kendi yazması ile kendisnin söylemesi ile talebelerinin yazması ise bu şekildeki bir anlatımı ifade etmez, zira söz kaynaktan çıktığı an kayda alınmış demektir. Bu kaynakta yazar diyorsa kaynak göstermek durumundadır. Aksi takdirde "filan zamanda dediydi ben de işittim" ya da böyle dediği söylenir tarzında birşey, ansiklopedik kaynak teşkil edemez. Saygılarımla, Sasmazn 08:31, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Bu ilk paragrafın kaynağını tartışmaya açıyorum. Said Nursi'nin Tarihçe-i Hayatını tamamen aratıyorum, fakat tahsile gittiği iddia edilen "mir hasan veli" dergahına rastlamadım. Yukarıda bahsi geçen rüya ile ilgili kısımda kendi tarihçe-i hayatında şu ifadeler yer alıyor:(bkz. Tarihçe-i Hayat s.30)
Pederinden izin alarak, tahsil yapmak üzere Arvas nahiyesine gider. Burada icra-i tedrîs eden meşhur Molla Mehmed Emin Efendi, kendisine ders vermeye tenezzül etmeyip, talebelerinden birisine okutmasını tavsiye edince, izzetine ağır gelir.
Birgün, bu meşhur müderris camide ders okutmakta iken, Molla Said îtiraz ederek, "Efendim, öyle değil" hitabında bulunur; okutmasına tenezzül etmediğini hatırlatır.
Orada bir müddet kaldıktan sonra, Mir Said Veli Medresesine gitti. Aşağı derecede okuyan yeni talebelere ehemmiyet verilmemek bu medresenin adeti olduğunu anlayınca, sıra ile okunması icap eden yedi ders kitabını terk ederek, sekizinci kitaptan okuduğunu söyledi.
Bu kaynağı bir kez daha gözden geçirelim arkadaşlar. Yorumlarınızı bekliyorum. Sasmazn 08:21, 28 Nisan 2008 (UTC)
_____________________________
Mir Hasan Veli ifadesi geçen bazı dökümanlarda olay, bu maddede anlatıldığı şeklinde değildir.
Bediüzzaman Said Nursi, 1877 yılında Bitlis’in Hizan kazasına bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiştir.(1) Said Nursi, ilk ilim tahsilini Tağ, daha sonra da Nurs’a komşu olan Pirmis köyünde yapmıştır. 1888 yılında Bitlis’te bulunan Şeyh Emin Efendi Medresesi’nde, daha sonra ise Müküs’teki Mir Hasan Veli Medresesi’nde dersler okumuştur.
http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=12&sec1=98&yazi_id=4530
MOLLA SAİD-İ MEŞHUR
Hocası Seyyid Nur Muhammed Efendi nezdinde Arabî ilmin temeli olan gramer kitaplarının tedrisine başlar. Fakat bazı talebelerin rahatsız etmesi üzerine eve döner. Rüyadan sonra Arvas Köyü'ne, oradan da Mir Hasan Veli Medresesi'ne, daha sonra Vastan (Gevaş)'a gider. Bir ay sonra Doğubeyazıt'a geçer. Evden çıkalı dokuz ay olmuştur. Üç aylık tahsilini burada yapar. Tarih 1892'dir. O güne kadar yüz kitap okumuştur ve kendisine "Molla Said-i Meşhur" denilmeye başlanmıştır.
http://www.saidnursi.de/forum/viewtopic.php?t=2452&sid=9621afc438315388338143ae440c82d1
Küçük Said, 10 yaşında medrese değiştirip, Hizan Şeyhi diye anılan Seyyid Nur Mehmet Hoca'nın öğrencisi oldu. İleriki yıllarda ise Arvas bucağında Şeyh Emin Efendi, Bahçesaray'da Mir Hasan Veli medreselerine devam edecekti
http://arsiv.sabah.com.tr/1997/01/16/f03.html
1. Genç Said (1892-1907)
Bediüzzaman Said Nursî 1298 h. / 1873 m. tarihinde îmanlı Müslüman iki anne-babanın, Sofi Mirza ve Nuriye Hanımın evladı olarak, Doğu Anadolu'da bulunan Bitlis vilayetine bağlı Hizan kazâsının Nurs köyünde dünyaya gelmiştir. İlk ilim tahsilini Tağ, daha sonra da Nurs'a komşu bulunan Pirmis karyelerinde yapmıştı. 1888 yılında 15 yaşlarındayken Bitlis'te bulunan Şeyh Emin Efendi Medresesine, sonra Müküs'teki Mir Hasan Veli'nin medresesine dahil oldu.
http://www.nursistudies.com/turkish/teblig.php?tno=57
Örnekler çoğaltılabilir. --Terennum 09:03, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Bu yazılanların hepsi tahsili ile ilgili giriş paragrafındaki bilgileri doğruluyor... Aksi bir bilgi yok. Kaynaklardaki bilgileri yer yer Demiş, der, yazar gibi ifadelerle vermek zorundayız. Aksi halde herşeyi çift tırnak veya eğik yazı ile doğrudan aktarmak gerekir ki bu ansiklopedinin özelliğini yitirmesine neden olur. Baştan sona kaynaklardan alıntı ile madde doldurulamaz...--Bruno 10:12, 28 Nisan 2008 (UTC)
__________ Peki ansiklopedik bir bilgi kaynağı olan vikipedi'de böyle bir ifadenin varlığı hangi politikaya dayanıyor.
Böylece girdiği medreselerden kavga edip veya hocalarına üstünlük taslayıp ayrıldığı, girdiği her medresede verilen kitapları layıkıyla anlamadan birkaç sayfa okuduğu karşıtlarınca iddia edilir.
Bir kişinin biyografisinde o kişiye eleştiri yazan bir yazarın mesnedsiz bir iddiasının bulundurulması ne derece doğru?
Bu biyografinin çok ciddi düzenlemelere ihtiyacı var.
--Terennum 10:48, 28 Nisan 2008 (UTC)
Abdullah Tekhafızoğlu, Nur risaleleri’ne Eleştirel bir yaklaşım'ndan alınmış bu iddia. Bu kitap sadece sanal ortamda vardır. Yazarın kim olduğu belli değildir. Böyle bir isim başka hiçbir platformda görülmemiştir. Pdf formatındaki bu kitabın analizleri çelişkilerle doludur. Böyle belirsiz ve taraflı bir kitabın vikipedi'de kaynak olarak gösterilmesini doğru bulmuyorum. İlgili cümleyi kaldırıyorum. Kaldı ki bir iddianın biyografide bulunması tamamen yanlıştır.
--Terennum 10:55, 28 Nisan 2008 (UTC)
Said Kurdi ifadesi
Said Nursi kendi eseri olan Tarihçe-i Hayat'ta bu konuya açıklık getirmiştir. İlgili açıklamayı aşağıda bulabilirsiniz. Bu konudaki ifade net olduğu için giriş ifadesindeki Said Kürdi ifadesini kaldırıyorum.
"...ismim Said Nursî iken, her tekrarında "Said Kürdî" ve "Bu Kürd" diye beni öyle yad ediyorlar..."
"...Ben, herşeyden evvel Müslümanım ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sadık ve en halis kardeşlerim Türklerden çıkmış. Ve İslamiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i Kur'aniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan, bana Kürd diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakîki ve civanmert bin Türk gençlerini işhad edebilirim.
Hem, heyet-i hakimenin ellerinde bulunan otuz-kırk kitabımı, husûsan İktisat, İhtiyarlar, Hastalar Risaleleri'ni işhad ediyorum ki; Türk milletinin beşten dört kısmını teşkil eden musîbetzede, fakirler ve hastalar ve dindar müttakîler taifelerine bin Türkçü kadar hizmet eden o kitaplar, Kürdlerin ellerinde değil, belki Türk gençlerinin ellerindedirler..."
Tarihçe-i Hayat | Üçüncü Kısım : Eskişehir Hayatı | 203
Terennum 13:21, 28 Nisan 2008 (UTC)
Eksiklik
Molla Said, Peygamber Aleyhissalatü Vesselamı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet Sırat Köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir. "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve Sırat Köprüsünün başına gider. Bütün peygamberan-ı izam hazeratını birer birer ziyaret eder; Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır. Bu rüyadan feyz alarak tekrar ilim tahsili yapmak istediğini babasına söyleyerek izin alır. gibi birçok övücü, TBA'a aykırı durum var. Ayrıca arapça ve farsça bazı kelimeler: müellifince gaybden ihtarlar alındığı, var. Açıkçası bir yerlerden kısım kısım alındığını düşünüyorum. Özgün kısımların hemen çıkarılmasını gerekir. Baştan sona yazılsa bile olur. Ayrıca madde de bence eksik önemli kısımlar var.--Boyalikus 10:13, 28 Nisan 2008 (UTC)
Tartışma sayfalarının yanlış kullanımı
Vikipedi:Vikipedi ne değildir?
- Herhangi bir Propaganda veya taraf tutma yapmaz. Elbette objektif olarak ilgili konuyu anlatan tarafsız yazılar olacaktır. Eğer görüşlerinizi başkalarına anlatmak onları bir konuda ikna etmek gibi sebeplerle geldiyseniz, lütfen Internet'teki blog, haber grupları gibi diğer araçlara yöneliniz.
- Sadece konu hakkında taraflı fikirler dile getirmek için yapılmış tartışmalar Vikipedi sakinleri tarafından hoş karşılanmaz. Vikipedi bir ansiklopedidir, forum değil. Eğer amacınız maddeyi düzeltmek değilde konu hakkında sohbet etmekse lütfen internette çeşitli sitelerde bulunan forumları, blogları ve benzeri siteleri deneyin. Burada bulunma sebebimiz sadece ansiklopedi yazmak.
- Tüm Vikipedi genelinde olduğu gibi tartışma sayfalarında tartışmalar herhangi bir kullanıcıya ya da fikre hakaret ve kişisel saldırı içeremez. Tartışmalar maddenin içeriğini düzeltmenin ötesine gittiğinde müdahele söz konusu olabilir.--Bruno Giordano 12:51, 28 Nisan 2008 (UTC)
__________________________________
- Bu yazılanlara aynen katılıyorum. Buradaki biyografiyi objektif olarak en doğru ve eksiksiz bir şekilde düzeltmek, yenilemek için konuyla ilgilenenlerin katkıları gerekmektedir. Belirli bir tarafın ideolojisini aktarmaktan ziyade neyin ne olduğunu net bir şekilde ortaya koyabilmemiz gerekir. Bu konuda taraflı yayınları kaynak göstermekten kaçınmak ve en doğru kaynağın biyografi sahibinin eseri olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu gerçek sadece bu biyografi için değil tüm biyografiler için geçerlidir.
--Terennum 13:21, 28 Nisan 2008 (UTC)
halusinasyon
...halüsülasyonlar görür...
Bugun eklenen bu ve diğer ifadelerin kaynağı yoktur. Bu ifadeleri neye dayanarak eklediğinizi yazmanız gerekiyor. Geçerli bir deliliniz varsa maddede kalır, yoksa silinir.--Terennum 14:25, 28 Nisan 2008 (UTC)
- Said Nursi, kendi anlattıklarına (yaz-dır-dıklarına) göre Şeyh Abdürrahim'in süretini görüyor, ona uçarak ulaşmak için yüksek biryerden atlamaya çalışırken arkadaşları mezarlıkta kendisini tutuyorlar. Kendisini tutan arkadaşlarını mezardan çıkan ölüler olarak görüp hançerine davranıyor. Bu halüsülasyondur. Ben bu olayın başka bir açıklamasını bilmiyorum. Sabah'ta Emre aköz'ün övgülerini birebir kullanabiliyorsak (bu durum VP:TBA 'ya aykırı değilse), araştırmacı yazar Ergün Poyraz'ın basılmış kitabında yazdıklarını, Süleymaniye Vakfının yayınlarını, İslam tarihi uzmanı Prof. Dr. Neşet Çağatay'ın eserlerinde yazanları da kaynak kabul etmek gerekiyor. Ayşe Hür'ün Radikal'de yazdıklarını kaynak kabul etmeyip, Emre Aköz'ün Sabah'ta yazdıklarını almak tek yanlılık olur. Hatalı taraflı bilgiler yazmışsam kontrol edip tek tek çıkarıyorum. Kanılara değil, sadece vakıalara(olgu) yer verirsek taraflı ifadelerden kurtuluruz ve tartışmalara sebebiyet vermeyiz., Saygılarımla, İyi çalışmalar, --Bruno Giordano 21:18, 28 Nisan 2008 (UTC)
Bir vakıayı anlatırken kullanılanan kelimelerin ve üslubun objektifliğine dikkat edilmediği zaman 'kötüleme' anlamı çıkacağı için bu tarz ifadelere de biyografilerde yer verilmemesi gerekiyor.
--Terennum 05:05, 29 Nisan 2008 (UTC)
- Halüsilasyon bence yorumdur. Sadece olan olayın anlatılması gerekirr. Bu durumda Said Nursi'nin böyle bir iddiası olduğunu yazabiliriz. Ama olayın gerçek mi, hayal mi yoksa yalan mı olduğu konusunda görüş belirtemeyiz.--Martianmister 09:07, 29 Nisan 2008 (UTC)
Bende bunu ifade ettim zaten. Bir olay anlatılır ama olayın oluş biçimine bakış açısı belirtilmez. Bu yüzden bu ifade kaldırılması gereken bir ifadedir.
Bundan daha önemli olduğunu düşündüğüm konu ise, Said Nursi'nin Tahsil Hayatı başlığı altında bu gibi bir ayrıntının okuyucuya ne kazandıracağıdır. Bence gerekli olmayan bir çok anlatım var bu madde altında.
--Terennum 12:57, 29 Nisan 2008 (UTC)
- Lütfen telifli alıntılar eklemeyiniz--Düşünenadam 19:30, 29 Nisan 2008 (UTC)
- * İzin aldığımı nasıl ifade edebilirim peki? İzin aldıktan sonra referans göstererek buraya alıntılar yapabilirim bildiğim kadarıyla. Teşekkürler
--Terennum 05:01, 30 Nisan 2008 (UTC)
Tahsil Hayatı
Tahsil hayatının önceki versiyonunda "tahsil hayatı"yla doğrudan ilişkisi olmayan ifadeler çok fazla yer teşkil etmekteydi ve maksattan uzak bir görüntü vardı. Tahsil hayatını güncelleştirdim ve burda olmayan eklemeler yaptım. Siz de katkılarınızı eksik etmeyin. Zaman içinde katkılarım devam edecektir. Eksikliklerimi düzeltirseniz sevinirim. Saygılarıma --Terennum 10:33, 30 Nisan 2008 (UTC)
- Son yazılanlarda bazı düzeltmeler yapma ihtiyacımız var. Kanılar, savlar, yorumlar, telif, hatalı bilgi, tarafsız bakış açısı vb. ihlâller düzeltilmeli:
- Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, bir çok medresede eğitim aldı." "Birçok medrese" ifadesi muğlak bir ifade olduğu için kanı belirtiyor. Bir biyografide bir kişi için "birçok okullarda okudu" diymeyiz.
- medrese hayatı sırasında hocalarıyla ve arkadaşlarıyla Said Nursi arasındaki uyum problemlerinden dolayı çeşitli tartışma ve kavgalar geçirmiştir ifadesindeki "uyum problemleri" bir kanıdır. Arkadaşları ve hocalarıyla neden kavga ettiği hakkında yorumumuzu ekleyemeyiz. Bu yorumun bir kaynağı varsa ve Güvenilir bir yerde yazılmışsa, o zaman bu cümle, yazarın savı olduğu belirtilecek şekilde düzenlenmeli.
- "Kıyamet kopmuş, kainat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalatü Vesselamı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet Sırat Köprüsü'nün başına gidip durmak hatırına gelir. "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve Sırat Köprüsü'nün başına gider. Bütün peygamberan-ı izam hazeratını birer birer ziyaret eder; Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır. " Telif haklarını ihlal ediyor. Orjinal eserden birebir alınmış.
- Anlaşılması en zor konuları kolaylıkla anlaması ve okduğu kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın alimleri ona ....
- Bu zamanın alimleri muğlak bir ifadedir. Bir ilim kurulu mudur? gerçek kişiler mi? Zamanın alimlerinin kim olduğu belirtilmeli. Hangi alim(lerin) ona beiüzzaman dediğini yazmamız gerekiyor.
- Okuduğu kitapları kolayca ezbere alması ve konuları anlaması su götürür bir ifadedir. tarafsız bakış açısı kuralına aykırı.
- Said Nursi, o dönemde gelenek halinde olan ilmi münazaralarda muhataplarına üstünlük sağlıyordu Bunun da yazarının iddiası olduğu belirtilmeli.
- Daha sonra Bitlis’e gelen Said Nursi'nin ilmi alt yapısı ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşanın dikkatini çekmiş ve Vilayet konağında kalarak çalışmalarına devam etmesi için ona bir oda tahsis etmişti. Burada iki yıl ilmi çalışmalar yapan Said Nursi daha sonra Van Valisi Hasan Paşa tarafından Van'a davet edilmiştir ve Van'da on yıl kadar ilmi çalışmalarına Vali Konağı'nda devam etmiştir. Hasan Paşa'nın valilik görevini bırakmasından sonra İşkodralı Tahir Paşa da Said Nursi ile ilişkilerini devam ettirmiş ve Said Nursi konağın kendisine ayrılan bölümünde uzun süre kalarak çalışmalarına devam etmişti. Valinin konağında ilmi çalışmalarına devam ederken, kendine medresesi olan Horhor Medresesi'nde de talebelerine ders veriyordu. Bunun kaynağı belirtilmeli. Ayrıca "Konakta uzun süre kaldığı"ı muğlak ve göreceli bir ifade. Ne kadar kaldığı yazılsa daha iyi olur. Konakta ne kadar kaldığı tam olarak bilinmiyorsa sadece konakta kaldığını yazmalıyız. Muğlak ifadeler bilgiyi vakıa'dan kanı mertebesine indiriyor.
- nüfuzunun artmasından evhamlanan hükümet Said Nursi'yi susturmak için önce birkaç kez tutuklayıp serbet bıraktı, Bunu kim iddia etmişse kimin iddiası olduğu yazılmalı. Aksi halde eklemeyi yapan bizlerin yorumu olarak kabul edilir. Yanlı bir görüş açısı ile yazdığımız düşünülür.
- Buradaki doktorun "eğer bu adamda zerre kadar cünun varsa dünyada akıllı adam yoktur" [18] şeklinde rapor vermesine rağmen Said Nursi tımarhaneden alınıp tekrar hapse atıldı.
- Biyografi.nette doktorların raporuna rağmen hapse atıldığı iddiası yapılmamış.
- Ayrıca Biyografi nette bu yazılsaydı iddiada bir mantık hatası olurdu: Akıl sağlığı yerinde olduğuna dair rapor verildiktan sonra hapse atılmışsa bunda sorun yoktur. Tersi olsaydı idare haksızlık etmiş olurdu. Zira akıl hastası olsaydı hapse atılması doğru olmazdı. Sağlıklı raporu varsa ve suçlu bulunup veya soğruşturma gereği hapse atılmışsa yasaldır. "Sağlıklı raporuna rağmen hapse atıldı" mantıken söylenemez. "Sağlıklı raporuna rağmen hapse atılmadı" denebilir yahut " Akıl sağlığı yerinde olmamasına rağmen hapse atıldı" denebilir.
- Biyografi.netteki yazının gerçek kaynağına da ihtiyacımız var. Onlar da bir yerden alıntı yapmışlar ama belirtmemişler.
- --Bruno Giordano 19:27, 1 Mayıs 2008 (UTC)
Bu ayrıntılı analinizin benim için iyi oldu. Vaktimin olduğu en kısa zamanda gerekli düzenlemeleri yapacağım.
Ben kısa zamanda yazabildim bu yazdıklarımı. Eski versiyona nazaran daha iyi olduğunu düşünüyorum ama dediğiniz gibi el atılması gereken noktalar mevcut. Zaten eksiklikler olacağını yukarda da belirtmiştim.
--Terennum 20:38, 1 Mayıs 2008 (UTC)
- Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi ile Tağ medresesi aynı yerdir. Düzelttim. --Bruno Giordano 10:48, 3 Mayıs 2008 (UTC)
Bazı düzeltmeler yaptım referanslar ekledim. Bu maddeyi düzeltenler lütfen objektif olsun. Ben şimdi düzeltirken bilgilerin çarpıtılarak maddeye eklendiğini gördüm. Tarihçe-i Hayat sayfa 30'da peygamberi gördüğü ifade edilirken, tam tersi göremeden rüyasından uyandı ifadesi vardı ve ilginçtir ki referans olarak tarihçe-i hayat sayfa 30 gösteriliyordu. Kendi ideolojilerinizden sıyrılıp buraya yazabilecekseniz yazın lütfen.Vikipedinin kurallarını ihlal ederek burada değiştirme yapmayınız lütfen. --Terennum 11:43, 4 Mayıs 2008 (UTC)
- Tartışmada itiraz etmeden bazı bilgileri çıkarmış, bazı bilgileri değiştirmişsiniz. Ya önce tartışmada itiraz etmelisiniz yada kaynağı yoksa kaynaksız diye işaretlemelisiniz.
- Peygamberi rüyasında ziyaret etmiş haklısınız, yanlış okumuşum. Düzelttiğiniz için teşekkürler.
- Öğretimine neden ara verdiğini anlattığı bu bilgiyi silmişsiniz. : Oradan kalkarak meşayih-i âzam mevkii bulunan Gaydâ kasabasına gelir. Orada dahi arkadaşı Molla Muhammed Efendi ile döğüşerek, Molla Muhammed’in hançer çekmesi üzerine gözüne iliştiği baltaya sarılır. O sırada diğer bir talebe başından yaralı düşünce, medrese hayatını terkle pederleri nezdine gelir. Ve pederlerine: "Ben artık büyümedikçe okumaya gitmem. Zira talebeler bütün benden büyüktürler. Onlara gücüm yetinceye kadar evde kalırım.(İctimâi Reçeteler I, 9, Tarihçe-i Hayat/Latife.) Bunu düzeltiyorum. Kaynağı da vardı. Kaynağı olmasaydı kaynaksız olarak işaretleyelim, lütfen silmeyelim.
- Kendisi hakkında risalelerinde yazılan övgülere karşı çıkan yazarların görüşlerini de silmişsiniz. İçeriği buşekilde değiştirmek VP:TBA kuralına uymuyor.
- Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 1915 yılında Bitlis'de Rus Cephesinde görevlendirildiği, Libya'ya gönderildiği tarihçi Cemal Kutay tarafından yazılmış ancak bu görevlendirilme bilgisinin doğru olmadığı yönünde itirazlar olmuştur.[26] de silinmiş.
- Tartışmayı kişisel boyutlara çekmeyelim lütfen. Yanlı(veya ideolojik) bilgiler varsa lütfen tartışmada neler olduğunu belirtin. --Bruno Giordano 12:15, 4 Mayıs 2008 (UTC)
- Bu cümle çok uzun, başı ile sonu arasında okurken ne dediğini anlamak zor:Said Nursi'nin talebeleri tarafından kaleme alınan ve kendi hayatını anlatan Tarihçe-i Hayat isimli eserinin İlk Hayatı kısmında, izzetine çok önem vermesi ve âmirane söylenen en küçük bir söze bile tahammül edememesi nedeniyle Tağ köyü medresesinden ayrıldığı ve bu nedenle Nurs'a geri döndüğü yazılmıştır.
- Tarihçe-i Hayat Nursi'nin risalesidir.
- Bütün risalelerini talebeleri kaleme almıştır zaten fazladan herkesçe bilinen bu bilgiyi buraya sıkıştırmaya gerek yok.
- Tarihçe-i Hayat'ın kendi hayatını anlattığı da malum zaten. Bunu eklemek gereksiz yere cümleyi uzatıyor.
--Bruno Giordano 12:26, 4 Mayıs 2008 (UTC)
1.Yanlış okudunuz madem bunu geçebiliriz. 2.Eğitimine ara vermesinin sebebi italik olarak yazdığınız ifade olmadığı için sildim.Birincisi referansı da gösterilen böyle bir olay vaki değildir.Külliyatta böyle bir bahis geçmez.Herhangi bir hatıratta da geçmez.Yani yanlış bir bilgi.İkincisi, Said Nursi tahsil hayatına bu olaydan dolayı ara vermemiştir.Belirli bir olay sonucu ayrılmamıştır medreseden.Maddede de bahsedildiği gibi hocalarıyla ve öğrencilerle olan problemleri sonucu ve emir almaktan hoşlanmadığı için genel bir sebepten dolayı ayrılmıştır.Şu zamandan sonra bu olaydan sonra köyüne döndü denilmesi mümkün değil.Bu yüzden daha genel bir ifadeyle değiştirdim bu cümleyi. 3.Yazarların görüşlerini silmedim.Üst paragrafa ekledim.Said Nursinin 3 ayda 100e yakın kitabı ezberlemesine karşı çıkanların olduğunu ve referansları da olduğu gibi aktardım.Ayrıca şu şu şu sebeplerden dolayı karşı olduklarının biyografide ekstra olarak bulunması anlamlı değil 4.Libya meselesiyle ilgili cümleyi yanlışlıkla sildim sanırım,bilinçli olarak silmedim. 5.Kişisel boyuta getirme meselesi değil bu.Mevcut gerçekler varken bu olayları yuvarlayıp burada farklı anlamlar çıkartılması etik değildir.Örneğin Said Nursinin revolverine davranması meselesi burada eksik anlatıldığı için Said Nursi suçlu gibi gözükmekteydi.Verdiğim referansta görüleceği gibi olayın başı ve sonu vardır.
Uzun cümleyi kısaltabiliriz sorun değil.Burada ekstra olarak bahsedilmesinin sebebi şudur:Risalelerin çoğu (hepsi değil) talebeleri tarafından kaleme alınmıştır fakat Said Nursi söylemiştir talebeleri yazmıştır aynı odada (ortamda).Neticede Said Nursinin ağzından çıkan kelimelerdir.Tarihçe-i Hayat'ta Said Nursinin hayatı ise talebelerin ağzından anlatılmaktadır.Kitabın girişinde de bu bahsediliyor zaten.Kitabın içinde yine risalelerden mekuplar imani meseleler de mevcuttur ekstra olarak.Hayatının anlatımının talebeleri tarafından yani Said Nursinin bizzat kendisi tarafından yapılmadığı için ek olarak bunun yazılması gerektiğini düşündüm.Yani hayatını kendisi anlatmıyor.Tarihçei hayat ilk yazıldığı zaman şu halinin 3 katı kadar iken, Said Nursi bu eseri incelemiş düzeltmeler yapmış ve bu haliyle yayımlamıştır.
Burada maksadımız bir kişinin biyografisini objektif olarak sunmaksa bu bağlamda davranalım.Bu sözüm sadece size değil.Fakat Said Nursi'nin hayatı ve eserleriyle ilgili iftiralar oldukça yaygın olduğu için Vikipedi gibi bir ansiklopedide bu gibi değersiz yaklaşımları sergilememek, gerçek neyse onu sunmak gerekir.
Ayrıca her cümlenin her olayın ciddi kaynaklarda bulunması mümkün değildir. Örneğin doktorun Said Nursi için söylemiş olduğu o cümleyi Said Nursi'nin eserlerini okuyan bu oluşumun içinde olan ya da Said Nursinin hayatıyla ilgili araştırma yapan herkes bilir.Yani o olay gerçekleşirken Said Nursi ve Doktor - şu an tarihi bir olay gerçekleşti bir belge oluşturalım altına imza atalım - demiyecekti elbetteki. Said Nursi bu olayı yakınlarına anlatmış ve hatıralarla günümüze gelmiştir örnek olarak.
Ve biyografide temel mevzular ciddi ve güzel bir biçimde anlatılmalıdır fakat son derece ayrıntı meselelerin anlatılması okuyucuya birşey kazandırmayacaktır. Bunu da düşünerek bu maddeyi geliştirmek gerekiyor çünkü çok fazla cümle olmasına rağmen oldukça eksik bir biyografi hali hazırda.
Saygılar --Terennum 15:20, 4 Mayıs 2008 (UTC)
- Aleyhinde iftira diye nitelendirdiğiniz bazı risalelerinden alıntıları internetten bulamıyor olabilirsiniz ama yayınlanmış kitapların içinde risalelerin ismi ve yeri tarif edilerek tırnak içinde aktarılıyor. Kömürlükte bulunan risaleler olduğunu bu tartışmada yazmıştınız. Demek istediğim risalelerin yayınlanmış pek çok sürümü var ve değişik tarihli değişik kişilerce yapılmış basımlar arasında farklar var. Risaleleri Said Nursi söylemiş ve talebeleri yazmış olduğu için gerçekleri vermek yerine çok sevdikleri Sadi Nursi'yi yüceltecek şekilde düzeltmeler yapmış olma ihtimalleri var. Zaten ilk başlarda matbaada çoğaltılmıyor el ile yazılıyordu. Bu yüzden olumlu şeyler kadar risalelerde yok dediğiniz, iftira olduğunu söylediğiniz ve basılı kitaplarda yer alan olumsuz risale alıntıları da aynı oranda şüphelidir. Risalelerde olumsuz yazılanları ispatlamaya çalışmak için yapmıyorum tartışmayı sadece risaleleri kaynak almak doğru değildir diyorum. Basılı kitaplarda yazanlar olumsuz şeyler idiyse bunlar iftiradır, internet sitelerindeki risalelerde yoktur diyemeyiz. Bazı bölümler gerçekten risalelerden çıkartılmış. Biraz zahmetle arayınca basılı kitaplarda yer alan ve internette yer alan risalelerden çıkarılmış bazı bölümlere ulaşmak mümkün. Cinnet geçirme meselesi ve Şeyh Abdulkahhar burda var: [3]. Molla Muhammed efendi ile kavgası ve baltaya sarılması burda var: [4]Molla Said, bu geçici cinnetten sonra büyük şeyhlerin bulunduğu Gayda kasabasına geldi. Orada arkadaşı Molla Muhammed ile dövüştü. Molla Muhammed hançer çekince, o da gözüne ilişen baltaya sarıldı. Kavga esnasında bir talebe başından yaralandı. Bundan sonra Molla Said medrese tahsilini bırakarak babasının yanına geldi ve şöyle dedi: "Ben artık büyümedikçe okumaya gitmem. Zira talebelerin hepsi benden büyükler. Onlara gücüm yetinceye kadar evde kalacağım."1
Molla Said bu sırada 12-13 yaşlarındaydı.
_________________
Öncelikle verdiğiniz linklerden rojinliyiz.com... sayfası açılmamakta. Diğer linkse kaynak gösterilmeden yazılmış bir makale. Dolayısıyla birçok hatayı barındırma ihtimali çok yüksek. Risalelerde olan olmayan ifadeler şeklinde yaklaşım çok doğru değil. Çünkü, ilk etapta elle sonra teksirle sonra matbaayla çoğaltılan risaleler dağınık bir haldeydi. Hangi talebesiyle ne yazdığı ne zaman yazdığı tam net değildi. Fakat Said Nursi, bizzat kendisinin söyleyip yazdığı ya da başka şehirlerde talebelerinin elle çoğalttığı her risaleyi,mektubu kendisi tashih ediyordu inceliyordu hatalı yerleri düzeltiyordu.Bu düzeltmeler sadece hatalar değil zamanın şartlarına göre değişen algılara göre de şekilleniyordu.Örneğin Osmanlı zamanında Kürdistan denildiği zaman o bölgede anlaşıldığı için bu ifade risalelerde vardı fakat daha sonra bu algı bir devlet olmaya başlayınca Said Nursi bu ifadeyi doğu illeri gibi farklı kelimelerle değiştirmiştir.Müellif kendisi olduğu için elbette ki istediği gibi değişiklik yapmak, daha önceden yazdığı kimi risaleleri külliyattan çıkarmak onun elindedir.Ya da talebelerin yazmış olduğu lahika ismi verilen kitapları tanzim etmek istedği mektupları kitaplara eklemek kaldırmak tamamen yazarın tercihidir.Bu bağlamda şunu söylemek istiyorum, Said Nursi 1954 yılında bütün risaleleri son kez tashih etmiş, eklemeler çıkarmalar değişiklikler yapmış ve külliyata son halini vermiştir.Bizim Risale-i Nur Külliyatı dediğimiz bu kitaplardır.Bu son düzenlemenin dışında bazı yayınevleri daha önce yazılmış kitapları mektupları da yayınlamaktadır fakat bunlar Külliyat içinde olmadığı için kaynak göstermek yani Said Nursi böyle böyle düşünüyor demek doğru değildir.Tüm eserlerini 54'teki tashih sonucu ortaya koymuştur Said Nursi.Diğerleri külliyatta olmadığı için içinde yanlış eksik bilgi olma ihtimali çok çok yüksektir.Külliyatta bu ihtimal yoktur son tanzim ve onay yapıldığı için.
Güvenilir kaynak konusunda verdiğiniz efsanevi ifade külilyatta geçmektedir elbette. Fakat buradaki gülle kelimesi mermi anlamına gelmektedir. Osmanlıca bir kelime olduğu için o zamandaki kullanım alanını düşünerek okumamız gerekiyor. Bu zamanda gülle ifadesi sadece top güllesi olarak algılandığı için yanlış bir algı söz konusu olabilir. Hatta günümüzde dahi kullanılır gülle ifadesi
- TABANCA: Tam otomatik olmamak şartıyla, namlu uzunluğu fişek yatağı hariç otuz santimetreyi ve tüm uzunluğu elli santimetreyi geçmeyen, dumanlı veya dumansız barut veya bu neviden bir patlayıcı ve itici güç ile gülle, mermi, saçma veya füze ile gaz yada diğer nesneleri atabilen, belli bir çapta namluya uygun imal edilmiş ateşli silahlardır.[3]
Elbetteki top güllesinin isabet ettiği bir insan hayatta kalamaz. Ve normal bir insana mermi isabet edip ölmemesi de çok normal bir olaydır. Sıyırabilir vs. Burda isabet ettiği ifade edilmiş sadece. Burada çokça linkini verdiğim risaleara.com ve risaleinurenstitusu.org sitesindeki külliyat metinleri YeniAsya,Sözler,Söz,Işık gibi yayımevlerinin ortak olarak bastığı ve yukarıda bahsedilen 54 yılındaki son onaydan geçmiş külliyattır.Değerlendirmelerimizi buna göre yapmamız gerekiyor.
Terennum 05:16, 5 Mayıs 2008 (UTC)
Güvenilir kaynak ve Risale-i Nur Külliyatı
- Said Nursi'nin risalelerinde yazanları güvenilir kaynak kabul etmenin bazı sakıncaları var. Mesela Tarihçe-i Hayat risalelerinde bile kafkas cephesinde düşman ateşi altında siperlerin dışında dolaşırken vücuduna 4 gülle isabet ettiğini ve birşey olmadığını yazıyor. Bu gibi efsanelerin, remzlerin de yer aldığı eserde yazılanları birebir doğru kabul etmek yerine kendi risalelerinde bu bilginin bulunduğu yazılabilir. Ayrıca sadece tarihçe-i hayat'tan alıntılar yaparsak burası bir nevi tarihçe-i hayat risalesinin anlatımı olmuş olur. Oysa ki amacımız bu değil.--Bruno Giordano 20:21, 4 Mayıs 2008 (UTC)
- Maddede, İçtimai Reçeteler Tarihçe-i Hayat kitabının bir bölümü gibi gösterilmişti. Bu düzeltmeyi ve birkaç kelime düzeltmesini yaptım. İçtimai Reçeteler bazı yayınevleri tarafından basılan Said Nursinin sosyal ve siyasi görüşlerinin bulunduğu risalelerin bir araya getirilmiş halidir. Said Nursi'nin son tashihinde böyle bir kitap ayrı olarak olmadığı için külliyatta böyle bir kitap ek olarak yoktur. Bu kitapta bahsedilenler zaten Külliyatın çeşitli yerlerinde mevcut olan risalelerdir. Külliyatta bulunan kitaplar şu şekildedir:
- Sözler
- Mektubat
- Lem'alar
- Şualar
- Asa-yı Musa
- Barla Lahikası
- Kastamonu Lahikası
- Emirdağ Lahikası
- Tarihçe-i Hayat
- İşaretu'l-İ'caz
- Sikke-i Tasdik-i Gaybi
- Mesnevi-i Nuriye
- İman ve Küfür Muvazeneleri
- Muhakemat
- --Terennum 05:30, 5 Mayıs 2008 (UTC)
Referanssız ifadeler
Dün silinen referanssız ifadelerin bir kısmı referansları eklenerek tekrar eklendi. Diğer ifadelerin de referans araştırması yapıldıktan sonra eklenecektir. NOT:Daha sonra ekleyeceğim için ilk olarak referanssız eklemiştim.Vakit bulamadığım için ilgilenememiştim. --Terennum 05:21, 6 Mayıs 2008 (UTC)
Bediüzzaman lakabıyla ilgili paragraftaki ifade düzeltildi. Referanslar eklendi. Mufassal Tarihçe-i Hayat isimli kitabın sayfa numarası s.?? olarak yazıldı. Daha sonra tarafımdan düzeltilecek. --Terennum 11:42, 6 Mayıs 2008 (UTC)
Tartışmalar
Diyanet işlerinein resmi belgesi mevcut iken mesnedsiz iddiaların biyografi maddesi içeriğinde yer alması doğru değildir. İddialar için farkli bir madde zaten mevcuttur. Bu maddeden o maddeye gönderme de yapılmıştır zaten. Nasıl ki kaynaksız ifadeler geçtiğimiz hafta Bruno kullanıcısı tarafından silindi, bu ifade de silinmesi gerekiyordu. Bu platform kendi düşüncelerimizin paylaşıldığı değil, maddelerin objektif olarak sunulduğu bir platformdur. --Terennum 17:19, 9 Mayıs 2008 (UTC)
Örneğin Deccal-Süfyan iddiası konusunda Said Nursi o zamanda yargılanmış ve beraat etmiştir.Bu zamanda Risale-i Nur Külliyatı resmi kaynakların izniyle basılan bir eser olduğu gerçeği, ve Atatürk ile ilgili yasalar da ortada iken bu gibi iddiaların Vikipedi gibi ciddi bir ansiklopedide, ve özellikle biyografilerde bulunması doğru değildir. --Terennum 17:22, 9 Mayıs 2008 (UTC)
Öncelikle yüzde yüz yansız olabileceğimi varsayıp aşağıdakileri okumanızı rica edeceğim. Bu sayfadaki Said Nursi hakkında tartışmalar alt başlığı, tartışmalar sayfasında tartışılıp fikir birliğine varılmış ve Viki politikalarına uygun olduğu için bırakılmıştır.
Atatürk'e hakaret ettiği için yargılanmışsa bu bilgi diğerleri gibi sadece bir bilgidir. Nursi de bu konuda yargılandığını ve kendini savunduğunu anlatıyor. Yargılama sonucu beraat ettiyse bu bilgiyi de ekleriz. Bu bilgiyi silmek 31 mart isyanına karıştığı iddiasıyla yargılanıp beraat ettiği bilgisini silmekle aynıdır. Eserleri hakkında, diyanet işleri başkanlığı olumlu görüş de bildirmiş ama olumsuz görüş de bildirmiş. Burda bizim amacımız kişileri övmek ve yermek değildir. Sadece ansiklopedik değeri olan bilgileri anlatırız. Said Nursi Atatürk'e hakaretten yargılanıp beraat etmesi 31 mart isyanına katılmaktan yargılanıp beraat etmesi gibidir. Her iki bilgi de yer almalıdır.
Çoğu kişi çoğu konu hakkında kulaktan dolma bilgilere sahiptir. Ansiklopediler insanlara etraflı ve doğru bilgi verirler.
saygılar, --Bruno Giordano 19:01, 9 Mayıs 2008 (UTC)
- Evet, çok güzel diyorsunuz. Fakat tartışmalar başlığındaki paragrafta Said Nursi'nin beraat ettiği ifadeleri yoktu. En başından beri söylediğiniz objektiflik konusunda sizinle farklı düşünmüyorum. Burada ansiklopedik bir bilgi yayımlamak istiyorsak sebebiyle başlangıcıyla sonucuyla yazmalıyız. İşin ortasından yazılınca biyografi sahibini yermek ya da kötülemek anlamının çıkması kuşkusuzdur. Yani doğruları olduğu gibi buraya aktardığımız sürece benim herhangi bir itirazım yoktur. Sadece bu maddede değil,tüm maddelerde aynı şekilde olması gerekiyor diye düşünüyorum. Vikipedi'nin diğer yanlı kaynaklardan farkı da burdan kaynaklanıyor. --Terennum 20:04, 9 Mayıs 2008 (UTC)
- Tartışmalar başlığının giriş paragrafını tekrar düzenledim. Y'ansız' ve özet bilgi içerdiğini düşünüyorum. Saygılar. --Terennum 20:17, 9 Mayıs 2008 (UTC)
- Eskiden üzerinde anlaşılan ifadeden bazı şeyleri çıkarmışsınız. Mevcut halde sadece iddiaların geçersiz olduğu belirtiliyor. Üzerinde anlaşılan eski ifadeden geriye birşey kalmamış. Onları da korumak gerekiyor. Bu haliyle taraflı bir ifade olduğunu düşünüyorum. Tartışma konusu olmuş konulara iddia demek de taraflı bence. Çünkü bunların hepsi iddia değildi. Tartışma konusu olmuş konular, mahkemece yapılmış suç isnatları, dini çevrelerin eleştirileri vb. Bunlar iddia veya bazı kişilerin kanıları değil aslında olmuş olaylardı. Yani mesela mahkemede yargılanmış olması bir vakıadır iddia değildir. Olaylara ve neticelerine kısaca değinmeli; konuyla ilgili kişilerin kanılarını ise iki farklı görüş olarak ifade etmeliyiz.
saygılar, --Bruno Giordano 21:04, 9 Mayıs 2008 (UTC)
İfade ettiğiniz taraflı gib görünen kelimeler düzeltilerek daha güzel bir cümle elde edilebilir.
Fakat bundan önceki paragrafta biyografi sahibinin suçlu ve yanlış şeyler yaptığı daha ön planda ifade edilmişti.Oysa biz sadece olayları olduğu gibi sunabiliriz.Bu konuda ifadeler geliştirilebilir.Fakat burdaki paragrafın özet bilgi içermesi gerekiyor farklı bir madde mevcut olduğu için.Bu özet bilgide bir iki kelime değişikliği ile geliştirilebilir.
Resmi kaynaklara göre Said Nursi ve eserlerinin herhangi bir suç unsuru ya da yanlış bilgilendirme içermemektedir. Buna karşılık, Said Nursi ve Risale-i Nur temelinde çeşitli suç isnatları, karşıt görüşler, farklı değerlendirmeler ve tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Atatürk'e hakaret, bölücülük, halkı isyana teşvik etmek, şeriat devleti kurmak gibi konulardan açılan davaların tamamından beraat etmiştir.
Bu şekilde tekrar düzenliyorum. Daha nasıl geliştirilebilirse, katkılarınız iyi olur.Fakat şu ifadede yanlı bir anlam olduğuna inanmıyorum.Gözümden kaçan kelimeler varsa yanlı gibi görünen, düzeltebiliriz. Saygılar --Terennum 08:20, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çıkardığı söylenen Nurculuk adlı eserin arka yüzünü aşağıdaki linkte bulunan ve olayın kahramanlarından(!) olan bir kişiyle yapılan roöprtajı okuyabilirsiniz. Açıktır ki bahsedilen referans kitap kaynak olarak gösterilemeyecek bir konumdadır.Bilgilerinize sunulur. http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=30136 --Terennum 09:07, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Burda Nursi ve fikirleri hakkında müzakere etmiyor; birşeyleri ispat etmeye çalışmıyoruz. Aksiyon dergisi de haberinde bir iddia ortaya atmış. Aksiyonun iddisına da yer verilebilir. Ancak yazım şeklimiz şu temelde olacaktır. Önce Nursi hakkında hangi eleştirel görüşler meydana çıkmış, sonra bunlarla ilgili hangi karşı görüşler söylenmiştir. Mesela Atatürk'e deccal dediği iddia edilimiş, mahkemede suçlanmış ama beraat etmiş. Diyanet işleri eserlerinin ilmi kıymeti olmadığını vs. bildirmiş ama diyanet aynı zamanda eserleri ile bir mezhep kurmayıp sadece Kuranı yorumlayan bir cereyan olduğu vurgulanmıştır. Nursi ve fikriyatı ile ilgili hemfikir olmayan çevreler vardır. Bu çevrelerkendi görüşlerini ortaya koymuş ve tartışmalar doğmuştur. Peki bu tartışma konuları nelerdir? VP:TBA ilkesi gereği tarafların görüşlerine dışarıdan üçüncü bir kişiymiş gibi yer vermemiz gerekiyor. Bu açıdan bakarak ifadeyi düzeltmek gerekiyor. Sadece bazı tartışmalar vardı hepsinden beraat etti, tümünün geçersiz olduğu anlaşıldı diyemeyiz. Tartışmaların tamamının geçersiz olduğunun ortaya çıktığını söylemek %100 taraflı bir bakış açısıdır. VP:5TT bölümünde nasıl yazmamız gerektiği anlatılıyor. İncelerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Saygılar, --Bruno Giordano 09:56, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Vikipedi'de yeni olduğum için kullandığım üslupta birtakım hatalar olabilir.Bunu kabul ediyorum.Dediklerinizi, sürekli dediğim gibi, zaten anlıyorum.Fakat burada şöyle bir durum var.Aksiyon dergisinde örneğin bir röportaj söz konusu. Diyanetin yayınladığı iddia edilen eserin iç yüzünü ortaya koyuyor. Bu da bir iddia denilebilir bahsettiğiniz gibi. Ama buna iddia dediğiniz gibi Nurculuk isimli kitap da bir iddiadır. Fakat diyanetin yayınladığı belge iddia değil kaynaktır. Benim itiraım, şüpheli birtakım yorum ve kitapları kaynak gibi gösterilmesinedir. Tarafsız bakış açısı her iki açıdan değil yukardan bakmayı gerektirir dediğiniz gibi. Ya burada sağlam kaynaklar üzerine maddeyi geliştireceğiz ya da iddialarla dolu bir madde olacak. İddiaların farklı bir maddede toplanması da bu maddedin özgün olmaması için yapılmış zaten. --Terennum 10:07, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Resmi kaynaklara göre Said Nursi ve eserlerinde bir suç unsuru ya da yanlış bilgilendirme içermemektedir. Bununla beraber, Said Nursi ve Risale-i Nur temelinde çeşitli suç isnatları, karşıt görüşler, farklı değerlendirmeler ve tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Atatürk'e hakaret, bölücülük, halkı isyana teşvik etmek, şeriat devleti kurmak gibi konulardan açılan davalardan beraat etmiştir.
VP:5TT'yi inclemiştim, tekrar inceledim.Bu paragraftaki hangi ifade ya da kelime taraflı?Net olarak gösterirseniz memnun olurum.Daha önceki uzun paragrafta birçok taraflı ifade söz konusuydu.Yukardan baktığımız zaman şu paragrafın yanlı ifadeleri nelerdir?Ben yazdığımı tekrar okuyorum.Said Nursi hakkında iki ayrı görüşü de içerdiğini görüyorum bu paragrafta.Tamamından kelimesinin taraflı olabileceğini hatırlatmanız sonucu o ifadeyi de kaldırdım.Subjektif gibi görünen 'herhangi, tamamından, hiçbir, iddialara göre,' gibi ifadeler yok.Gerçekten objektif olduğunu düşünüyorum şu paragrafın.--Terennum 10:12, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Koyu yazılan ifade taraflıdır. Bu ifadeye uygun altbaşlık Tartışmlar değil şu olurdu: Haksız İthamlar ve Neticeleri. Diyanet İşleri'nin yayınlarında beyan ettiği fikirleri Aksiyon çürütmeye çalıştı diye görmezden gelemeyiz. saygılar, --Bruno Giordano 10:34, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Taraflı diyorsunuz fakat ben bir taraf göremiyorum.Çünkü, resmi belgelerde Said Nursi hakkında olumsuz görüş yoktur.Burada sizin taraflı diye adlandırmanızın sebebi DİB'nin Nurculuk kitabındaki ifadeleri olabilir.Fakat böyle bir kitap resmi olarak hukuki yollarla yayımlanmadı.Nasıl yayınlandığı ilgili röoportajda açıklanıyor.Aksi iddia edilirse o görüşün yorumları da basım yayın organlarından herhangi birinde yayımlanmışsa buraya aktarılabilir.Ya da Bilgi Edinme hakkı çerçevesinde DİB'ye başvurarak bu belgei istenebilir.Örneğin, Nurculuk hakkındaki olumlu belgenin bir kopyasını şahsen istettim ve gönderdiler. Ayrıca farklı maddelerde bu kitabın 1996 yayımlandığı ifadesi var.Fakat 64 yılına ait bir kitap yada kitapçık.Yani şüphe dolu bir olayla karşı karşıyayız.Oysaki diğer ifadede bir şüphe bulunmamaktadır. Bu ayrıntı dışında bir taraflı izlenim görmüyorum ben paragrafta.Çünkü sağlam kaynaklara göre konuşacak olursak Said Nursi hakkındaki tartışmaların resmi sonuçları ortadadır.Bunlara rağmen tartışmaların olması pek tabi bir durumdur fakat biyografi maddesinde rasyonel sonuçlara göre değiştirme düzenleme yapmamız gerekir.Saygılarımla. NOT:Bu tartışma sayfasında siz ve benim dışında ayrıntılı bir bilgi akışı olmaması da farklı bakış açılarının gözlemlenmesi açısından bir handikap sanırım. --Terennum 12:17, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Merhabalar,
- Henüz daha tartışma konusu olan ne, o tartışmalar başlığı ne anlama geliyor açıklanmadan şunu dersek: "Resmi kaynaklara göre Said Nursi ve eserlerinde bir suç unsuru ya da yanlış bilgilendirme içermemektedir" taraflı bir adım atmış oluruz. Evet bariz bir tarafgirlik değildir fakat henüz tartışma nedir tanımlamadan "resmi kaynaklara göre aslında tartışma martışma yok" demiş oluyoruz. Bu yanlış. Elbette resmi kaynaklara göre suç unsuru olmadığını kaynak göstererek, o resmi kaynakların sonuçlarını <ref></ref> şablonlarını kullanıp doğrudan kaynak göstererek koyabiliriz. Fakat bunu ilk cümle yapmayız. Eski hâldeki giriş cümlesine bakalım: "Said Nursî'nin hareketleri ve eserlerinin muhtevası sebebiyle birçok tartışma vuku bulmuştur." bu cümle uygun. Niye? Zira önce tartışmalar ile kastın ne olduğunu belirtiyor. Bundan sonra gelen, yeni sürümdeki şu cümle olabilir, uygun: "Buna karşılık, Said Nursi ve Risale-i Nur temelinde çeşitli suç isnatları, karşıt görüşler, farklı değerlendirmeler ve tartışmalar günümüzde de sürmektedir." Bunu niçin giriş cümlesi yapmıyoruz? Bir de niçin sadece yeni sürümde farklı görüşlerin ortaya attığı tartışmalar pek önemsenmiyor da sadece yasal anlamda suç unsuru var mı yok mu bu vurgulanıyor. Suç unsuru olup olmamasının dışında bugün bu eserlerin ve Said Nursî'nin konu edildiği en büyük tartışmalar, fikirsel ve İslam dini bazlı tartışmalar suç isnatları değil. Niçin şöyle demiyoruz mesela:
- "Said Nursi ve Risale-i Nur temelinde çeşitli iddialar, tartışmalar, farklı değerlendirmeler ve karşıt görüşler bulunmaktadır. Ayrıca Said Nursî ve Risale-i Nur hakkında çeşitli suç isnatlarında da bulunulmuştur. Bununla beraber, resmi kaynaklara göre Said Nursi ve eserlerinde bir suç unsuru veya yanlış bilgilendirme bulunmamaktadır. Örneğin Atatürk'e hakaret, bölücülük, halkı isyana teşvik etmek, şeriat devleti kurmak gibi konulardan açılan davalardan beraat etmiştir."
- Fakat bununla kalmalı mı? Hayır. Yukarıda da belirttim, diğer türlü yani suç isnatları dışındaki, mahkemelerde görüşülmeyecek seküler değil de dinî olan tartışmalar var. Said Nursî bir düşünür, bir fikir önderi, bir din alimi ise bu tartışmalar nasıl bu kadar önemsiz ki hiç değinmiyoruz? Örneğin ilham unsuru özellikle radikal İslamcı ve selef akımlardan çok fazla eleştiri almış, birçok makale dizisine vs. konu olmuştur. Niçin bunu hiç belirtmiyoruz? Eski sürümde belirtiliyor ama ne yazık ki kaynak yok; kaynak bulmak zor değil. Kesinlikle buna ve benzeri diğer dinî tartışmaların temeli olan hususlara yer vermeliyiz, kaynak da bulmalıyız yer verdiklerimiz için. Örneğin Kur'an'da batınî mânâ bugün hâlâ İslam alimlerinin tartıştığı bir konu; Said Nursî bu konuda bariz bir taraf; niçin bu tartışmalara dair bir cümle olsun yazmayalım? Eğer şu anki sürüm kalacaksa bunu tartışmalar başlığında vermemiz, bırakın her şeyi, dezenformasyon olur. Başlığı o zaman Hakkındaki suç isnatları yapalım zira şu anki sürümde tartışmalardan falan bahsedilmemiş temel olarak suç isnatları ele alınmış. Oysa suç isnatları Said Nursî gibi çok yönlü olan, birçok dinî konuda farklı ve yeni fikirler ortaya atmış bir din alimi ve fikir adamının karıştığı tartışmaların sadece çok çok küçük bir kısmı. Diğer tartışmalar, bu şahsın din alimi ve fikir önderi olduğu göz önünde bulundurulursa çok çok daha önemli. Sonuç olarak diğer sürümle karşılaştırdığımda ben de şu anki sürümü daha taraflı buluyorum. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 15:02, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Katkılarınız için teşekkür ederim. Tartışma başlığının giriş cümlesine dediğiniz şekilde bir ek yapılabilir. Ki zaten ben yukarıda da belirttim ki bu sürümdeki ifadelerin geliştirilmesi gerekiyor,katkılarınızı bekliyorum diye.Sizin de katkılarınızla daha iyi bir paragraf yazılabilir. Fakat bir önceki sürümde de olumsuz bir taraf söz konusu.
Said Nursî'nin hareketleri ve eserlerinin muhtevası sebebiyle birçok tartışma vuku bulmuştur. Bunların çoğunluğunda Risale-i Nur'un içeriğindeki bazı kısımların İslamî kaynaklara uygunsuz olduğu iddia edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yazılan Nurculuk adlı eserde, risalelerin içeriğinin "müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı" bildirilmiştir. Risale-i Nur'un ilhamla yazıldığı, müellifince gaybden ihtarlar alındığı, Kuran tefsirine "mananın tahammül edemeyeceği tarzda batıni ve indi manalar" verildiği eleştirilerini ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar ilham kavramı özellikle tasavvuf literatürü içerisinde İslam yazınında kendisine yer bulmuş olsa da, Kur'an'da bariz bir şekilde yer almamaktadır. Said Nursî'nin tahsili ve bilgisi de tartışma konusu olmuştur. Kur'an'da geçen kıtmir lafzını genel kabul gören karşılığı olan çekirdek zarı yerine köpek olarak çevirmesi, ömrü boyunca aldığı resmî medrese eğitiminin 3 aydan ibaret olması bu tartışmalardan bazılarıdır. Said Nursî'nin döneminin bazı önemli olayları ve kişilikleriyle ilişkileri de tartışma konusu olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk'e ima yoluyla deccâl ve sufyan dediği iddia edilmiş, 1926 yılında ilan edilen seferberliğe karşı öğrencileri ve kendisinin savaşmaktan muaf tutulması (ve gerekirse bunun için maddî ödemelerde bulunabileceği) zira kendisi ve öğrencilerinin yaptığı ilmî çalışmaların çok daha önemli olduğunu iddia etmesi tartışma konusu olmuştur.
Yukarıdaki sürümde koyu harfle işaretlediklerim ifadelerde objektiflik unsuru söz konusu değildir. Bu ifadelerin çoğunun cevabı Said Nursi'nin eserlerinde vardır. DİB ile ilgili kısmı yukarıda bahsettim. Paragrafın gidişatını okuduğumuzda kesintiler vardır. Şu da tartışma konusu olmuştur böyle şöyle yapmıştır gibi ifadeler ansiklopedik bilgiye uygun olmayan bir yazın tarzı. Kıtmir çekirdek zarı meselesi gibi ayrıntı bir mesele bu başlık altında olması ne kadar gerekli? Ki bunun gerçeklik payı nedir? Beraat ettiği bir davada hala iddia edilmiş gibi bir ifade de yanlıdır. Daha çokça sayılabilir. Bütün bu koyu harfli ifadeleri kaynaklarıyla burada izah edebilirim. Fakat ben diyorum ki bu başlık altında daha öz bir ifade kullanılsın ilgili tartışmalar diğer maddede yapılsın. Ve üslub ve ifade olarak bu sayfaya yakışan cümleler kullanılsın. --Terennum 15:35, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Tartışmalar başlığında arkadaşların uyarıları ışığında tekrar çeşitli düzenlemeler yaptım.--Terennum 15:47, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Olay aslında şu: eğer konu çok tartışılmışsa, şahıs bir cevap vermiş olsun olmasın, haklı olsun olmasın yine de çok tartışıldığı için kayda değerdir. Bugün hâlâ özellikle Selef ve radikal İslamcı akımların mensubu olan İslam alimleri Said Nursî'nin eselerini ve fikirlerini, İslamî kaynaklara uygunsuz buluyorlar bunu savunurken kullandıkları birçok da argüman var... haklı olurlar, olmazlar bu Vikipedi'yi ilgilendirmez. Nitekim Vikipedi hiçbir taraf için haklıdır haksızdır da demez. Kıtmir ayrıntısını ben de pek önemli bir tartışma olarak görmüyorum nitekim çok da büyük bir tartışma olmamıştır fakat örneğin ilham meselesi çok tartışma getirmiştir. Benzeri bir ilham meselesi, büyük ihtimalle biliyorsunuzdur, bazı sufî akımlarda da mevcut ve o akımlarda da çok tartışma yarattı belirttiğim akımların alimleri tarafınadn. Deccâl dediğinden yargılanmışsa ve beraat etmişse bu iki bilgi de arka arkaya verlir. Böylece hiçbir bilgiyi saklayarak taraflı bir sonuç çıkarmamış oluruz. Ek olarak ilham unsuru Kur'an'da bariz bir şekilde yer almaz; yani ilham kavramı zahirî olarak geçmez. Fakat elbette Sufî tefsirlerde örneğin farklı tümceler, ifadeler o anlama gelecek şekilde tefsir edilmiştir. Kur'an'da bariz bir şekilde ilham yok demek bu sebeple taraflı olmaz. Açıp birlikte bakabiliriz hiçbir ayette kişilere ilhamla yazı yazdırılabileceği yazmaz; sadece bazı ayetler o anlamda yorumlanabilir - zaten tam da bu sebeple orada bariz sözcüğü var, kastımız zahiri. İsterseniz bariz sözcüğünü zahiri olarak da değiştirebilirim? Diyanet'in eserine gelince... öyle bir eserde öyle bir ifade geçmişse bu ifadeyi yok sayamayız. Bu ifadeyi vermek bizi taraflı kılmaz. Bu ifadeyi savunmuyoruz, fakat İslam'a uygunsuz olduğunu düşünen İslamî akımlar, otoriteler, alimler var dedikten sonra İslamî konularda belirli bir otoritesi ve ilmî arkaplanı olduğu aşikâr olan Diyanet İşleri'nin bir yayındaki benzeri bir iddiayı örnek olarak vermekten daha doğal ne olabilir? O iddianın yer alması sorunlu değil fakat kaynaksız yer alması sorunlu. Eğer uygun şekilde kaynak gösterilirse yer almalı. Tarafsızlığı sağlamak için sıklıkla çoğulculuğa gideriz; yani A kişisi bir şey demişse ve bu önem arz ediyorsa bunu yorum katmadan veririz, fakat karşıt bir B kişisi varsa ve önemli bir şey demişse A kişisinin dediğine karşılık bunu da veririz... yani eğer bu tartışmalara verilmiş bildiğiniz cevaplar varsa (örneğin sonraki tanınmış ve Risale-i Nur üzerine çalışmış bir İslam alimi cevaplar vermişse önemli, kayda değer) onları da ekleriz. Üçüncü şahıs olarak kişilerin dediklerini aktarıyoruz o kadar bu sebeple o ifadelerde tarafgirlik yoktur. Bununla birlikte karşı tarafın cevap niteliğindeki argümanlarının yer almaması kesinlikle bir eksikliktir eğer kastınız buysa (yani sadece tartışmaların olumsuz tarafına, iddialara yer verilmesi, cevaplara hiç yer verilmemesi ise taraflılık ile kastınız) elbette ekleyip geliştirebilirsiniz o kısmı. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 15:52, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Teşekkürler.
Örneğin ilham konusunda benim de söyleyecek çok şeyim var. Göstereceğim kaynaklar var. Fakat tartışmaların alt başlıklarını ilgili maddede yazmayı tercih ediyorum biyografi maddesinin 'dolmaması' için. Ayrıca bu madde için çok çalışılması gerekiyor. Vikipedi'ye girme imkanım olduğu zamanlarda sınırlı olan vaktimi bu maddeye ayırabiliyorum. Hayatı kısmı çok dağınık, eksik bilgiler var. İlgili referansların araştırılıp düzenlenmesi gerekiyor.
Saygılarımla
--Terennum 16:33, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Eski sürümden bazı kısımları eklemişsiniz. Fakat itirazım olacak. En son düzenlemede Said Nursi'nin fikri konularda da itirazlar eleştire mağruz kaldığını zaten ifade etmiştik. İmani, sosyal, siyasi diyerek bir genelleme yapmıştık. Şimdi eklediğiniz cümlelerden ilham ile ilgili olan ifadenin burada olması anlamlı değil diye düşünüyorum. Burada genel bir özet geçmemiz daha doğru olacaktır. Yoksa bugun ilhamla ilgili tartışma yarın başka bir konu vb. sürer gider. Bu bakımdan, bu cümlenin gerekiyorsa tartışmalar.. isimli maddeye eklenmesini buradan kaldırılmasını uygun görüyorum. --Terennum 21:06, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Ayrıca,DİB'nin Nurculuk kitabi diye ifade edilen kitabın yayınevinin sahte olduğu iddiası ve DİB'nin resmi olarak böyle bir kitap bastığı konusunda bir kaynak yoktur.İddianamede adı geçti diye burada resmi bir kaynakmış gibi sunmak doğru olmaz.Kitabın ismi yazılabilir böyle bir karşıt görüş olduğu ifade edilebilir ama DİB tarafından yayınlanmıştır diyemeyiz.Bu konudaki bir röportaj bunu gerektirmektedir. bkz. İlgili röportaj --Terennum 21:14, 10 Mayıs 2008 (UTC)
Mahkeme tutnakları birinci derecede güvenilir kaynaktır. bakınız: VP:GÜVEN . iyi çalışmalar, -- Bruno Giordano 21:21, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Mahkeme tutanakları Birincil kaynaktır elbette. Aksini düşünmek anlamlı olmaz zaten.
Fakat bahsettiğiniz metin bir iddianamedir. Mahkemelere gelen iddianamelere göre bir karar verilir, tutanak tutulur. Her savcı bir iddianame hazırlayabilir, fakat iddianameler güvenilir kaynak statüsünde değildir. Çünkü, mahkeme kararı sonucunda olumlu veya olumsuz karar alınması aşikardır.Saygılar --Terennum 21:29, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Savcı uydurma bir kanıta atıfta mı bulunmuş onu mu diyorsunuz? ---Bruno Giordano 21:34, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Mahkeme tutanağında geçmişse normalde üçüncül atıf olduğundan güvenilir bir kaynak sayabiliriz; ama güvenilir olmadığını gösteren kanıtlar varsa bariz bunlara da bakmamız ve buna göre değerlendirmede bulunmamız gerekebilir. İlham hususuna gelince; imanî, İslamî eleştiriler var deyip kestirip atamayız. Bunlar çok büyük tartışmalar; en azından birini örnek olarak vermeliyiz. Orada ilham hususu bu tartışmaların en büyüklerinden olduğu için örnek olarak konuldu. Eğer başka bir hususun daha iyi örnek olacağını düşünüyorsanız onu da koyarız. Bununla birlikte elbette ilham hususu tartışmasının ayrıntıları orada yer almayacaktır. Nitekim Said Nursî hakkındaki tartışmaları konu alan ayrı bir maddemiz var; ayrıntılara orada yer verebilirsiniz siz de vakit bulabilirseniz. Ama bu maddede İslamî açıdan uygunsuz bulanlar olmuştur diyorsak en azından bir örnek vermemiz gerekir. Yoksa o tümceyi yazmamızın bir anlamı olmaz hatta tersi anlamı olur. İnsanlar yanlış anlayabilir. Bir-iki cümleyi geçmeyecek şekilde kısa bir özet geçiliyor ilham hususunda. Siz de iki cümleyle "kendisi ise şunu savunmuştur" diyebilirsiniz isterseniz kaynak göstererek. Ama elbette o kocaman ilham tartışmasını orada ayrıntılı ele almayacağız. O sadece örnek olarak var. Dediğim gibi aklınızda daha iyi bir örnek varsa onu koyalım ama bence en kapsamlı ve derin tartışmalardan olduğu için ilham iyi bir örnek. Nitekim Said Nursî'nin fikriyatını İslam açısından uygunsuz olarak değerlendirmiş olan çoğu alimin, düşünürün çıkış noktalarından biri olmuş bugüne kadar... bunun örnek gösterilmesinden daha doğal bir şey düşünemiyorum. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 21:40, 10 Mayıs 2008 (UTC)
- Alanım olması hasebiyle bu konuda ben de konuşmak isterim. "Mahkeme tutanaklarının" VP:GÜVEN de 1. derece kaynak olarak gösterilmesi doğru değildir. Bunun "ilam" şeklinde değiştirilmesi daha doğru olacaktır. Zira hakim duruşma aşamasında dosyadaki delil niteliğindeki tutanakların doğruluğunu inceler. Bu nedenle hüküm verilip, ilamda kanuna aykırı yollarla elde edilmediği veya doğru olduğu yazılmadıkça dosyadaki belgelerin doğruluğu belirsizdir. Yani tutanakların doğruluğu ancak mahkeme hükmünün kesinleşmesiyle ortaya çıkar.
Bu nedenle mahkeme tutanakları değil, kesinleşmiş mahkeme ilamları 1. derece kaynak olarak gösterilmelidir.
Savcı hatasız bir insan mı da o şekilde söylüyorsunuz?Elbette o da hata yapabilir.Uydurma kaynakları referans gösterebilir.Mahkeme,yaptığı araştırmalar neticesinde iddianın ve iddiayı delillendiren kaynakların doğruluğunu netleştirecektir.Bu bakımdan bahsi geçen kitabın şüpheli olması normaldir.Ayrıca bu kitap için söylenenler de ortada olduğu için.Kesin kaynak olarak gösteremeyiz.Üstelik bir iddianamede adı geçiyor.Mahkeme kararında adı geçseydi o zaman daha farklı yakşalırdık.Bitdunyaportali sitesinden referans eklemişsiniz ama böyle bir referans olamaz.Salt metnin bulunduğu bir site.Bu siteden daha düzgünce yazılmış siteler var iddianamenin bulunduğu.Bunlar da birşeyi değiştirmez.Sonuçta bu bir iddianama ve bahsi geçen kitapın getirdiği şüpheler de gözler önünde.Bu ifadenin kaldırılması gerekiyor--Terennum 07:34, 11 Mayıs 2008 (UTC)
İddianameyi daha iyi bir referansla gösterdim. Nurculuk kitabı şüpheli bir kaynak olduğu için bahsi geçen cümleyi düzenledim. İç bağlantılar ekledim. İyi çalışmalar. --Terennum 07:44, 11 Mayıs 2008 (UTC)
- İlgili belge Fethullah Gülen davası iddianamesinde yer alır. Kanıt olarak ibraz edilmiş bu belgelere ne DGM, ne Ankara Ağır Ceza, ve ne de Yargıtay belgeye itiraz etmemiş ve dava dosyasından çıkarılmamıştır. O halde Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri Türkiye Cumhuriyeti Savcıları tarafından aldatıldı veya Savcı uydurma belgeleri kanıt olarak ibraz etti diyemeyiz. Diyanet işleri de bir dini eser konusunda Türkiye'de fikir beyan edebilecek en üst merci olduğuna göre ve Diyaneti siyasi entrikalara alet olup dini bir konuda bilerek yanlış görüş bildirdiğini yazmanın en hafifinden hatalı olacağına göre bu belgeyi kabul etmemiz gerekiyor. Aksiyon Diyanet İşleri Başkanlığı'nı siyasi entrikalarla iş çevirmekle suçladıysa Viki okuyucularına bu görüşü lanse edemeyiz. Aksiyon dergisi bu konuda tarafsız bir kaynak değildir ve bunun etkisinde kalarak yayın yaptığı için VP:GÜVEN politikaları gereği kaynak kabul edilemez. Ayrıca tarafsız bir yayın organı bile olsa bir gazete haberi böyle önemli bir konuda kaynak kabul edebilmek güçtür. Ayrıca Viki politikaları gereği güvenilir kaynakta geçen bilgiyi silmek için kaynak gösterilemez. saygılar, --Bruno Giordano 08:19, 11 Mayıs 2008 (UTC)
Öncelikle şunu belirteyim, kovuşturma evresini yürütüp, burada delilleri değerlendirip son kararı verecek olan savcı değil hakimdir. Dava neticesinde hakim, dosyadaki belgelerden herhangi birini hukuka aykırı(yanlış usullerle elde edildiği veya doğru olmadığı) olduğu gerekçesiyle dosyadan çıkarma kararı alabilir. Ancak böyle bir karar almasa bile bu, hakimin belgeleri doğru bulduğu anlamına gelmez. Zira hakim, bazı delilleri de davanın çözümünde etkisi olmayacağı, gereksiz olduğu gerekçesiyle göz önünde bulundurmayabilir. Peki dosyadaki belgelere hangi hallerde güvenebiliriz? Kesinleşmiş karar ilamında hakimin dayandığı tüm delillere güvenilebilir. Yani hakimin, ilamda "şu, şu, şu delillere dayanarak şu hükmü veriyorum" diye belirttiği deliller, hüküm de kesinleşmişse kanunen doğrudur. Fakat bu noktada şuna da temas etmek gerekir. Devlet kurumlarının fikirleri, aldıkları kararlar, yayınladıkları kitapların doğruymuş gibi verilmesi yanlış olacaktır. Zira bunlar idari hiyerarşiye tabidirler ve bu nedenle sık sık siyasi etki altında kalabilmektedirler. Mesela ezan maddesinde bu, en açık şekliyle gözüküyor. Diyanet işleri bir zamanlar, siyasi etki altında verildiği açık olarak görülecek bir kararla ezanın Türkçe karşılığını çok komik bir biçimde hazırladı. Ezan sayfasında da ezanın Türkçe karşılığı olarak bu komik çeviri kullanılıyor. Oysa açık bir biçimde görüleceği gibi çeviri oldukça hatalıdır.
- Mahkemede delil olarak sunulmuş belgenin sahte olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa diyanet işlerinin siyasi entrika sonucu dini bir eser ile ilgili bilerek yanlı görüş bildirdiğini mi savunuyorsunuz? Saygılar, --Bruno Giordano 13:33, 11 Mayıs 2008 (UTC)
- Merhabalar, birçok tartışma yapılmış. Fakat dikkatimi çeken nokta savcılar ve bu davanın üzerinde yoğunlaşılması. Vikipedi bir mahkeme değildir, ansiklopedidir. Bizim doğruları kanıtlamak, kişileri yargılamak gibi bir hakkımız, kurumların yayınları sorgulama hakkımız yoktur, tek amacımız bilgi vermek. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yazıldığı iddia edilen Risale-i Nur'un eleştirildiği Nurculuk adlı eserde Böyle bir cümle bir madde içerisinde varolamaz. Nurculuk Hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Ankara, 1964 isimli kitabın yayınevi kısmında künyesinde DİBY diyorsa , iddia edilmiyordur. Eğer sizin kişisel olarak bu yayının uydurma ve diyanet işleri tarafından yazılmadığına inandığınız haklı bir gerekçeniz varsa, ilgili yerlere başvuru yaptırıp durumu düzelttirin. Ardından bu madde de bahsi geçen kısım kaynak adı:diyanet işleri başkanlığı olmaktan çıksın, yeni yayınevi kimse onu yazarız biz. Özgün düşünceleriniz, kaynaksız iddialarınız madde içerisinde geçmemeli. Lütfen yanıltmaya yönelik şeyler yazmayın. Şuraya göz atılmasında fayda görüyorum. [5] iyi çalışmalar. --Boyalikus 13:59, 11 Mayıs 2008 (UTC)
Yazım gayet açık. Belgenin sahteliğini iddia etmiyorum. Hükümde doğruluğu tespit edilip buna dayanılarak karar verilmemişse delile 1. derece kaynak denemez diyorum. Tartışma konusu kitap için çıkarımda bulunulacak olursa, sözünü ettiğiniz kitabın delil olarak kullanıldığı kararda belirtilmişse hukuken "karara etkili delil" olduğu anlaşılır ve hukuken doğru kabul edilir. Özetle, dava dosyasındaki her delilin hukuken doğru kabul edilemediğini, sırf dava dosyasında bulunuyor diye 1. derece kaynak sayılmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Diyanet işlerine gelince, yukarıda da söylediğim gibi bu kurum idari hiyerarşiye tabidir. Yani siyasi etki altında kalabilir, hatta kimi zamanlar da kalmıştır. Ancak vikipedi'de bazen bunu göz önünde bulundurulmadan, bu ve benzeri kamu kurumlarının görüş, karar, yayınları sanki mutlak doğruymuş gibi verilebiliyor. Mesela ezan maddesi bunun güzel bir örneğidir demiştim. Ya da Abdülhamit sayfasındaki d-t tartışmasında TDK uygulamasının mutlak doğru olarak dayatılması gibi...
- Merhabalar,
- Diyanet tarafından yazıldığı iddia edilen tarzı bir tabir cidden yanlış. Niçin yanlış? Bir kitap bir kurum tarafından yazılmıştır veya yazılmamıştır. Yazılmış olabilir, sonra kurum farklı kararlar da vermiş olabilir farklı kararları da varsa bakarız onu da yazarız. Fakat böyle bir kitap var mı? Var. İçinde de bu var. Aslına bakarsanız bu kitap Diyanet İşleri Başkanlığı'nın olmasa dahi mahkemelerde delil olarak bile kullanıldığı için her şeyden önce kayda değer bir kaynaktır. Kayda değer bir kaynak olduğu ve kitaptaki yorum doğrudan basına, ikincil incelemelere, tartışmalara vs. yol açtığı için kayda değerdir. Kayda değer şeylere de yer veriyoruz. Bence bu açıdan konu çok açık ve net... Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 15:02, 11 Mayıs 2008 (UTC)
Kurumun hiyerarşisi, davanın neticesi, "karara etkili delil" olup olmaması bizi ilgilendirmiyor ki ? Ben hukuksal açıdan da bakmıyorum. . Cümle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan Risale-i Nur'un eleştirildiği Nurculuk Hakkında adlı eserde [60] [61], risalelerin içeriğinin "müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı" ifade edilmiştir budur. Böyle bir kitap var mı? Var. Bu kitabın içerisinde dini ve ilmi olarak risalelerin kıymetli olmadığı yazılmış mı? Evet. Bu madde içerisinde var mı? Var Kaynağı belirtilmiş mi? Evet. Hayır neden israrla diyanet tarafından yazıldığı iddia edilen olsun ? Neden dava savunmasını, kurumun siyasi etkide kalmasını konu ediyorsunuz anlamıyorum ? Bizim işimiz bu değil. Sizin bahsettiğiniz şekilde yazmak taraflılıktır. Madde şablonlardan arındılamadı zaten, ilgisiz, taraflı olabilecek cümlelerin israrı yüzünden. --Boyalikus 15:14, 11 Mayıs 2008 (UTC)
- Sanırım birbirimizi tam olarak anlayamıyoruz. Yazdıklarım, --Boyalikus'un yazdıklarına herhangi bir cevap değil. Yazılarımda baştan beri bir değişiklik yok zaten. Aslına bakarsanız bu kitap Diyanet İşleri Başkanlığı'nın olmasa dahi mahkemelerde delil olarak bile kullanıldığı için her şeyden önce kayda değer bir kaynaktır şeklindeki cümle biraz iddialı gibi gözüküyor. Üstteki yazılardan anladığım kadarıyla ilamda bu kitap delil olarak gösterilmemiş, yalnızca dava dosyasında yer almış. Eğer yanlış anlamamışsam ve doğrusu buysa bu durum bu kitaba herhangi bir kayda değerlik kazandırmaz. Ancak ilamda, çözüm için kullanılan delillerden biri olarak gösterilmişse elbette kayda değerlik kazandıracaktır.
- Kurumun siyasi etki altında kalıp kalmadığı da önemlidir. Ancak benim dikkat çekmeye çalıştığım, Vikipedia'nın yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi, siyasi olduğu açık olan görüşlerin ısrarla arkasında durması.
- Bu sayfaya tekrar merhaba demek zorunda kalıyorum, bana cevap vermemişsiniz ama yine de. Burası Fethullah Gülen davası ile ilgili bir sayfa değil, Said Nursi ilk başta bunu belirteyim. Risale-i Nur hakkında Diyanet işleri bir kitap yayınlamışsa , mahkeme dava dosyasında geçmiş olup olmamasına bakılmaz. Şahsın biyografisinde varolan Risale-i Nur ile ilgili Diyant yayınlarının bilgilerine yer verilir. Başka bir yayınevi, yazar vs. başka bir yayın yapmışsa buna da yer verilir. Mahkemeyle, davayla ne ilgisi var bunun ? Said Nursî hakkındaki tartışmalar maddesinde de var. Tabi ki kayda değer, bir konu hakkında yazılı bir eser ve bir bilgi, araştırma, inceleme sunuyor. Ben diyaneti hiçbir zaman savunmadım, hatta tamamen diyanetten kaynak alınarak kotarılmış maddelere de sıcak bakmadım. Diyanet'in fetvalarını da önemsemedim kişisel olarak. Ama buradaki mevzunun ne diyanetin kurumsal kimliği ile ne de mahkeme ile bir alakası yok. Başka da bişey yazmayacağım bu konuyla ilgili. --Boyalikus 16:27, 11 Mayıs 2008 (UTC)
Sanırım hala beni anlayamıyorsunuz. Beni Fetullah falan ilgilendirmez, ben de bunu belirteyim. Dava dosyasında var olup olmaması, maddede bulunuşunu etkileyecektir demiyorum zaten. Mahkeme dosyasında yer alması, bu kaynağı olduğundan daha güvenilir, kayda değer yapmaz diyorum. Aynı şeyleri tekrar etmek benim de canımı sıkıyor. Tartışmanızı da farklı yöne çekmiş oldum. Ama başından beri beni tartışmanın bir tarafı olarak görüp, yazımı böyle okuduğunuzdan bu kadar uzuyor gibime geliyor. Biraz bilgim olduğundan, ufak, hatta belki de önemsiz bir noktada tartışmanıza katılmak istedim. Bunun dışında söylediklerimse hiçbirinizin yazısını hedef almıyor. Siz kaldığınız yerden devam edin. Hatta hala cevap yazacam diyorsanız, boşverin, bu yazımı silin. Enerjinizi maddeyi geliştirme hususunda sarfedin. Hepinize kolaylıklar...
Bruno kullanıcısına hitaben: Diyanet işleri de bir dini eser konusunda Türkiye'de fikir beyan edebilecek en üst merci olduğuna göre ve Diyaneti siyasi entrikalara alet olup dini bir konuda bilerek yanlış görüş bildirdiğini yazmanın en hafifinden hatalı olacağına göre bu belgeyi kabul etmemiz gerekiyor. demişsiniz yukarıda. Bende diyorum ki, tartışma başlığının şu haliyle bu durumdan daha kötü bir durum ortaya çıkmıştır.Yani DİB, ne dediğini bilmeyen bir öyle bir böyle kararlar alan bir kuruluş gibi gözüküyor şu paragraftan.Çünkü DİB'nin Risale-i Nur konusunda resmi bir kararı var. Kararla ilgili her türlü madde numarası da mevcut. Fakat diğerinin künyesinde DİB yazmasına karşılık ne olduğu belirsiz. Bu bakımdan DİB tarafından yayınlanmış diyemeyiz. Dediğiniz gibi "iddia edildiği gibi" ifadesi de çok doğru olmadı ama o metni silmeden daha iyi ne yapılabilirse buyrun beraber yapalım. Yada o metni silelim. Aşağıdaki paragrafta DİB'nin net görüşü varken yukarıdaki paragrafta tam tersi görüş olması hem okuyucu yanıltır hem de DİB'yi kötüler. Aşağıdaki karar metninde bir şüphe yok fakat diğer kitapta birçok şüpheler mevcut. Bu haliyle tarafsız bir şekilde bu cümleler nasıl değiştirilecekse beraberce değiştirelim.SAygılar.--Terennum 18:56, 11 Mayıs 2008 (UTC)
Buradaki amacımız yanlış eksik bilgilerden arındırıp ansiklopedik bir bilgi oluşturmaktır. Neyi ne amaçla yaptığımızı bilmeden ön yargılı konuşmalar bir Vikipedi kullanıcısına yakışmıyor. Burda amaç bahsi geçen kitabın varlığını gizlemek değil. Bu kitabın hangi şartlarda yazıldığını göstermek ve bu kitabın DİB'nin resmi yayınları arasında olmadığını ortaya koymaktır. Merak eden gider kitabı alır diyorsunuz. Buyrun önce siz alın bulabilirseniz sonra biz de alırız. Fakat aynı yıl DİB'nin Nurculuk kararının kopyasını bilgi edinme hakkı çerçevesinde DİB'den isteyebilirsiniz benim yaptığım gibi. Burada bir taraf söz konusu değildir. Her tartışmada bu kavrama sığınmak araştırmacılık ilkesinin unutulduğuna bir delil sanırım. Bir kitap ismi duyunca yanına da yayınevini yazınca hemen o kitap referans olarak Vikipedi'ye giremez. Burada amacımız doğru bilgileri ansiklopediye eklemektir. Şüpheli yanlı bilgilerle bu maddeyi ya da başka bir maddeyi doldurursak içinden çıkılamaz bir hal alır. Aynı yılda tamamen birbirinden zıt iki görüşün DİB gibi bir kurumdan çıktığına inanmak isteyen arkadaşlar inanabilir bunu eleştiremeyiz. Fakat bu bir inanç olarak kalır. Rasyonel görüş bunun olamayacağını zaten gözler önüne seriyor.Ve maddenin geçmişini inceleyip yapılan katkıları görürseniz şablondan çıkmamasının bir müsebbibi mi yoksa seçkin madde konusunda uğraşan bir kullanıcı olup olmadığımı anlarsınız ve yukarudaki eleştirinizin çok haklı olmadığını görürsünüz. İfade hataları yapmak taraflı olduğum anlamına gelmez. Bunu da defalarca söylemişimdir. Teşekkürler iyi çalışmalar --Terennum 05:13, 12 Mayıs 2008 (UTC)
Diyanet İşleri Başkanlığı
Bir kurum aynı yıl içerisinde aynı konu üzerinde iki farklı görüş nasıl belirtebilir? Ve bu kurum İslamiyet konusunda resmi olarak son sözü söyleyecek olan kurumdur. Nurculuk kitabını ısrarla ekleyen arkadaşlar bunun mantıklı bir açıklamasını yaparlarsa sevinirim. --Terennum 05:04, 12 Mayıs 2008 (UTC)
TDK gibi derhal kapatılması gereken kurumlardan biri --Ispartaileti 05:09, 12 Mayıs 2008 (UTC)
- Merhabalar,
- Bakın... bence sorun şu: biz bu işe akıl yürüterek, yorumlarımızı ekleyerek, bakış açımızla bir sonuca varamayız. Bu Vikipedi'de uygulanan bir yöntem değildir. Vikipedi'de uygulanan yöntem şudur: bir tartışma hakkında A kaynağında B iddiası bulunuyor; A kaynağı bağımsız, tarafsız ve üçüncü parti bir kaynak mı? Evet. O zaman A kaynağının B iddiasını barındırdığı o tartışmayı konu alan kısımda maddede yer alır. A kaynağını basan kurumun, diyelim ki Alfa, bastığı başka bir C kaynağında B'nin zıddı olan D'yi demiş olması bizi ilgilendirmez. Bu D'ye yer vermeyeceğiz anlamına da gelmez. Deriz ki: Alfa kurumunun basmış olduğu A kaynağında B iddiası bulunurken, yine aynı kurumun basmış olduğu C kaynağında D iddiası yer almıştır. Kısacası biz üçüncü taraf oluruz, bu kurumun iki farklı yayınının iki farklı iddiasına da yer veririz. "Kurumun iki yayını zıt kararlar vermiş, bu biri doğru diğeri yanlış anlamına gelir, hangisini yanlış sayalım, hangisini doğru sayalım" bizim burada Vikipedi'de yapacağımız şey değildir. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 00:16, 14 Mayıs 2008 (UTC)
Maalesef bu tür tezatlara sık sık rastlanıyor DİB'de. Zaten farklı mezhebler, cemaatler, tarikatler konusundaki görüşleri pek tarafsız sayılmaz. Verilen örnekte olduğu gibi DİB, bastırdığı bir kitapta bir görüş ortaya atmış, sonrada adeta kendi görüşünü yalanlamış. Fakat takip edebildiğim kadarıyla Vikipedia bu durumlarda görüşlerden ikisine de yer vermeyi benimsiyor. Yani, "tezata hükmedecek olan biz değiliz, alıntıyı yapar bırakırız" diyor. Bu durumda DİB'in her iki görüşünü belirtmek gerekecek. Yani "DİB, şu şu kitapta şunu demiş fakat şu yayınında da şunu demiş" deyip bırakılacaktır. Aradaki tezatı okuyucu hemen fark edecektir zaten. --88.230.200.230 19:52, 14 Mayıs 2008 (UTC)
Kronoloji
Kronolojide Isparta şehir mezarlığına defnedildiği yazıyor. Şu anki kabrini çok az kişinin bildiğini duymuştum. Yoksa artık herkes biliyor mu?
___________________________
İlk olarak şehir mezarlığına gömülüyor. Daha sonra Said Nursi'nin talebeleri - Said Nursi'nin vasiyeti gereği - naaşını Isparta'da bilinmeyen bir yere taşıyorlar. Konuyla ilgili Necmettin Şahiner'in Son Şahitler isimli eserinde talebelerinin hatıraları var. Referans gösterip buraya eklenirse güzel olur.
--Terennum 18:38, 14 Mayıs 2008 (UTC)
Tahsil hayatı ve I.Meşrutiyet dönemi
Bazı küçük düzenlemeler ve son paragraf için eklentiler yaptım. Eksik bilgilerin tamamlanması için çalışıyorum. Katkılarınızı beklerim. --Terennum 19:02, 14 Mayıs 2008 (UTC)
Genel uzlaşma uyarısı ve bir not
- Merhabalar,
- Yukarıda da belirttim. Vikipedi'de bir kurumun farklı sözleri olursa nasıl belirteceğimizi de anlattım... bakın buraya katkıda bulunan herkes bir konuda hemfikirken, bir kitap üzerinde DİB işareti ile basılmışken, kitapta yayın evi DİB gözükürken, niçin yuvarlama ifadeler kullanıyoruz? Bunu doğru bulmuyor. İlgili eserin bir davada kanıt olarak gösterilmesinden de orada bahsedilip bahsedilmemesi tartışılabilir bir şey. İlla bahsedelim deniyorsa bahsedilebilir ama DİB yayını olduğu ifadesinin niçin değiştirildiğine inanmıyorum. Fact konulması da biraz garip; eğer bu eser gerçekten DİB yayını olmasaydı DİB bu yayını üretenler hakkında davacı olmaz mıydı halkı kandırıp, DİB gibi resmî bir kurumun adını dayanaksız bir şekilde kullandıkları için? Eserin DİB'in olmadığı bağımsız, tarafsız, üçüncül parti kaynaklarca doğrulanmış, DİB tarafından beyan edilmiş midir? Bakın eğer Diyanet'in "bu eser bizim değildir, adımız haksızca kullanılmıştır" dedigi bir resmî beyanat varsa, buyrun koyun severek kaldıralım o ifadeyi. Fakat şu anki değişiklikler cidden insanların sabrını zorlamaktan başka bir işe yaramıyor. Herkes uzlaşı içerisindeyken, kurallar da olabildiğince açıkken bu tip değişiklikler ancak ve ancak tarafgir olarak yorumlanabilirler tarafgir değişikliklerde bulunmak da Vikipedi kurallarının bir ihlâlidir. İçerik kurallarının ihlâli çok ciddi bir suçtur. Eğer bu eser cidden Diyanet'in değilse, Diyanet kendisinin bu eserle alâkası olmadığını belirtmişse elbette bu yönde değişiklik yapılmalıdır ama ortada bu tip bir Diyanet beyanatı yok. Lütfen değişiklik yapmadan önce iki kez düşünelim ve daha uzlaşmacı ve yapıcı bir tavır ile hareket edelim. Hepimiz bu maddelerin geliştirilmesine çabalıyoruz, kimsenin burada madde konusu kişileri karalamak gibi tarafgir fikirleri yok. Herkes sadece söz konusu kişi hakkında tarafsız bir portre sunmak istiyor o kadar. Lütfen daha anlayışlı olalım... Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 12:16, 15 Mayıs 2008 (UTC)
- Ben şahsen dediğinizi çok iyi anlıyorum. Oraya fact koyan da benim. Çünkü, bir kurumun mantık çerçevesinde aynı yıl iki farklı kararı alması görülmüş şey değildir. Buna rağmen biz gördüğümüze bakarız mantık yürüterek madde geliştirmesi doğru değildir diyorsak o zaman ben bu düşüncelerimi geri alırım. Konu da kapanmış olur. Bu ilginç durumdan dolayı bu şekilde üzerine gittim konunu. Yoksa bir tarafgirlik söz konusu değil. DİB'de çalışan akrabam arkadaşım da yok açıkçası :) DİB'nin biyografi sahibi hakkında iyi veya kötü şeyler söylemesi de değil durum. Yukarıdan olaya baktığımda mantıklı gelmemişti bana. Ama dediğiniz gibi uzlaşı temelinde düşününce bu konudaki fikrimi ikinci bir delil bulana kadar kendime saklamam daha doğru olacak anladığım kadarıyla. Saygılar.
--Terennum 14:32, 15 Mayıs 2008 (UTC)
- Az önce DİB ile telefonla görüştüm. Bahsi geçen kitabın üzerinde DİB yayınları yazdığı doğrudur fakat resmi kayıtlarda böyle bir eser yoktur. Aynen bu ifadeyi kullandı ilgili birimin müdürü. Buna rağmen burda kalmasını istiyorsak sağlık olsun :) İyi çalışmalar. --Terennum 14:51, 15 Mayıs 2008 (UTC)
- Telefon görüşmesine sizin ve karşınızdaki kişinin dışında şahit çıkması zor olduğu için bu tip bir şeyi kanıt olarak kullanamıyoruz... resmî kayıtlarda olmadığını internet yoluyla kontrol etmemizin bir yolu var mı? Eğer bunu sorabilirseniz iyi olur. Ek olarak eğer DİB'den bir görevli info-tr@wikimedia.org adresine beyanatta bulunabilirse DİB'in bir eposta adresini kullanarak bunu kanıt olarak kullanabiliriz. Bakın dediğim gibi: akıl yürüterek madde götüremeyiz, götürmeyiz eğer öyle olsaydı zaten eninde sonunda işe yorumlarımız, perpsektiflerimiz karışırdı... ne demek istediğinizi anlıyorum fakat akıl yürüterek değil de gördüğümüzü geçirerek maddeleri oluşturuyoruz. Yani biz sadece üçüncü şahıs olarak başkalarının dediklerini aktarıyoruz. Birisinin bir şeyi demediğini de aksi yönde bir şeyi de demiş olduğunu öne sürerek bertaraf etmeyiz; "A dedi fakat B dediği de olmuştur" diyerek iki lafı birden aktarırız. İkisinin arasında çatışma olması, çelişki olması bizi ilgilendirmez, bunun üzerinden bir yorum yapamayız. Umarım anlatabilmişimdir. Eğer gerçekten Diyanet'in değilse ve telefon görüşmesi gibi sadece sizin doğrulayabileceğiniz değil de bizim sitemizin eposta adresine yollanabilecek bir eposta veya internetten kontrol edebileceğimiz bir kayıt/veritabanı gibi bir şekilde doğrulayabilirsek ben kendim çıkarırım o ifadeyi oradan. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 14:59, 15 Mayıs 2008 (UTC)
- Tabi haklısınız telefon görüşmesini burada delil olarak sunmam anlamlı olmaz. İlgili müdür araştırma yapıp tekrar bana dönecek e-posta yoluyla. Dediğiniz gibi bir e-posta göndermesini söyleyeceğim info-tr'ye. Ancak bu şekilde bu sorun çözülebilir. İlginiz ve açıklamalarınız için teşekkür ederim. İyi çalışmalar. --Terennum 16:42, 16 Mayıs 2008 (UTC)
- - -
Bu konuda şüphelerim var:
-Ek olarak eğer DİB'den bir görevli info-tr@wikimedia.org adresine beyanatta bulunabilirse DİB'in bir eposta adresini kullanarak bunu kanıt olarak kullanabiliriz.
-Dediğiniz gibi bir e-posta göndermesini söyleyeceğim info-tr'ye. Ancak bu şekilde bu sorun çözülebilir.
Diyanet işleri başkanlığındaki bir memurun Vikipediye göndereceği eposta, kaynak olabilir mi bilmiyorum. VP:ÖAY tanımı, önceden basılmış, yayınlanmış olma şartı arıyor:
- Vikipedi'de özgün araştırma; bilinen bir kaynak tarafından yayımlanmamış bir materyalin Vikipedi editörlerince maddelere eklenmesinde kullanılan bir tanımdır.
- Maddeler, önceden basılmamış hiçbir tartışma, genel düşünce, veri, söz veya teori içermez.
- özgün araştırma ifadesi, Vikipedi kullanıcıları tarafından maddelere eklenen, "daha önce güvenilir bir kaynak tarafından yayımlanmamış" materyali belirtir.
- Aksiyon dergisindeki yazıda dönemin tanıklarından birine itiraf et öyleydi değil mi diye baskı yapılıyor o da kabul etmiyor. Aksiyon dergisini kaynak kabul edemeyiz. Çünkü DİB'nın eseri Gülen davasında savcı tarafından delil gösterilmiş. Askiyon, taraflardan birisidir.
DİB'ndan bir memurun vikiye göndereceği epostayı kaynak kabul etmek vikiyi tarflardan birisi yapar... Diyanetin yayınladığı kitap Milli Kütüphanede var. Yazarı Diyanet işleri başkanlığı. Diyanetin böyle bir eser yazığı, bu kitabın varlığı, vakıadır. Bizi de ilgilendiren budur.
Saygılar, --Bruno Giordano 06:32, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Bir kurum resmi olarak bir eser yayımlamışsa bu eser resmi kayıtlarında bulunur. Bu bir standarttır. Kayıtlarda olmayan bir eseri DİB yazmıştır dolayısıyla sorun yoktur diyemeyiz. Bu bakımdan yukarıda dedikleriniz geçersiz kalıyor. Çünkü, DİB'nin bu eseri yayımladığını düşünerek yorumluyorsunuz. Oysa ki temelde tartışma, DİB'nin bu eseri yayımlayıp yayımlamadığı üzerinedir. İyi çalışmalar. --Terennum 09:19, 18 Mayıs 2008 (UTC)
Diyanetin eserini diyanetin yazmadığı konusunun ispatında, iki sorun var:
1. Diyanetin yayınlamadığının tespit yönteminin VP politikalarına aykırılığı. Eserin dib tarafından yayınlanmadığının bilinen bir kaynak tarafından yayımlanmamış olması sorunu.
2. Böyle bir eser 1964 yılında yazıldığı gerçeği ve üzerinde de dib tarafından yazılmıştır yazıyor olmuş olması, dib'nın buna bu güne kadar (ki iddianame konusu oldu) yalanlamamış olması.
Öte taraftan Aksiyon eserin dib tarafından yayınlanmadığını değil, diyanetin içindeki dönen bir politik entrika sonucunda diyanet tarafından yazdırıldığını iddia ediyor. Bu durum taraflardan biri olan Aksiyon'un dile getirdiği iddiasıdır. Dib'nın kamuya açık bir yayın organında bu kitabı yazdığını inkar etmesi gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan vikiye gönderilecek bir eposta ile kitabı inkar etmesinin kaynak olarak kullanılması hususunda şüphelerim var. Bu şekilde kaynak gösterilirse, Viki bizzat tarihi bir hadisenin içine taraf olark dahil olmuş olur. Saygılarımla, --Bruno ileti 09:33, 18 Mayıs 2008 (UTC)
- Bir şeyi yalanlamamak bu şeyin vuku bulduğu anlamına gelmez. Birçok sebepten dolayı yalanlamamış olabilir. Sürekli Aksiyon'dan bahsediyorsunuz fakat ben Aksiyon'u delil olarak sunmuyorum. Sadece bir röportajın var olduğunu gözler önüne sermek istedim. Bu bakımdan Aksiyon dergisi üzerinden tartışmaya devam etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Benim bu dergiyi kaynak olarak sunma fikrim yok açıkçası.
- Bence Vikipedi kesinlikle taraf olmaz böyle bir durumda. (Ki bu durum daha düşünce aşamasında). Çünkü, buradaki olay şudur. X yayınevinin ismi kullanılarak çıkan bir kitap var. Fakat X yayınevi resmi olarak bildiri yayınlıyor ve kayıtlarında böyle bir eser olmadığını ifade ediyor. Bence mesele budur. Resmi bir açıklama olursa Vikipedi bunu kaynak olarak kabul edebilir. Tartışmalara son noktayı koyacaktır çünkü böyle bir açıklama. İyi çalışmalar --Terennum 13:29, 18 Mayıs 2008 (UTC)
- Diyanetin kendi yayınını inkar etmesi gerektiğinde husunda anlaştık sanıyorum. 44 yıldır ortada bir kitap var. Milli kütüphanede duruyor. Diyanet kendisinin olduğunu yalanlamamış. Kamuya açık bir yayında diyanet kitabın kendine ait olduğunu yalanlarsa diyanetin vaktiyle böyle bir görüş bildirdiği ifadesi maddeden çıkar. Saygılar, --Bruno ileti 14:19, 18 Mayıs 2008 (UTC)
Kaynak meselesi
Milli Kütüphanedeki ilgili kitaplar hakkında dün Terennum'a iletmiştim. Kaynakları belirtmeyen portalları kaynak göstererek iddia etmektense kütüphaneye gidip söz konusu kitapları okumasını tavsiye etmiştim. Fakat kendisi Ankara'da olmadığı için hemen gidip okuyabilecek durumunda değilmiş. Bir de yazarı belirsizdir. En azından yazarın DİB olduğu yazılmıyor. Bir de DİB'in de Emniyetin de Nurculuk'la ilgili görüşleri zamanla değişmiştir ve değişiyor. Konu Aksiyon dersigine gelince, sempatizanı olduğunu bilmeyen yoktur. Yine de o dergide yer alan bilgilerin vikide geçersiz olduğunu diyemeyiz. 'Aksiyon'a göre' şeklinde kullanılabilir. En azından kaynakları belirtmeyen portallara nazaran basılmış kaynaklar daha sağlamdır. Teşekkür ederim. İyi çalışmalar. Takabeg ileti 06:51, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Mlli kütüphane sayfasında bu kitapın basım bigilerinde yazan ibare şöyle Ankara : Diyanet İşleri Başk., 1964. Sanırım diyanetin diğer eserleride olduğu gibi, bir heyet tarafından yazıldığı için, belirli bir yazar adı belirtemiyorlar. Kitabın içeriği Belgenette verilen Gülen davası iddianamesinde yer almış. Fazladan incelemek isteyen de gidip okuyabilir tabi.
- Aksiyon'un iddiasına yer verilebilir. Kaynakmış gibi lanse edilemez. VP:GÜVEN'de şöyle yazıyor: Yazarının konu hakkındaki yanlılığı — Bir yazar yanlı olarak görülüyor ya da yanlı olmak için nedeni varsa, bu durum, yazarın görüşü alınırken göz önüne alınmalıdır. Bu husus, materyali "eklenmeye değmez" kılmaz, ama lütfen tarafsız bakış açısı politikamızı unutmayınız.
- Bu arada emniyetin Nurculuk hakkındaki fikirlerinden bize ne??? EGM din ve yakın tarih konusunda otorite midir ki, kusura bakmayın anlıyamadım...
- Saygılar,--Bruno Giordano 07:21, 17 Mayıs 2008 (UTC)
Bu husus, materyali "eklenmeye değmez" kılmaz, ama lütfen tarafsız bakış açısı politikamızı unutmayınız. Yani Aksiyon dergisi kaynak olarak kullanılabilir. Daha önce bahsettiğim gibi 'Aksiyon dergisine göre,' şeklinde. Bu noktada sorun yoktur zaten. Ancak bu da portal sitelerini haklı kayank olarak yapıştırmanızı meşru kılamaz.
Bir de EGM din ve yakın tarih konusunda otorite olmadığı gibi savcılar da otorite değil:)
Belgenette verilen Gülen davası iddianamesinde tekrar inceleyin. Bu da kaynak olarak kullanılabilir. Fakat Gülen davasının iddianamesidir. Ve alıntının alıntıdır. Buna da özen gösterilmeli. Ve alıntı yapılan kısım:
II-NURCULUK HAKKINDA CEZA GENEL KURULU KARARI (Esas: 234/D-1, Karar: 313, Tarih: 20.09.1965).
Dr. Çetin ÖZEK adlı zatın eserlere dayalıdır. Şimdi Çetin Özek kim? İlgilenmek isteyen ilgilenebilirler.
Bu arada emniyetin Nurculuk hakkındaki fikirlerinden bize ne??? diyemezsiniz. Aynı şekilde Adalet Bakanlığının, Yargı organlarının Nurculuk hakkındaki fikirlerinden bize ne? de diyemeyiz. Sadece İçişlerinin değil hükûmetin bakış açılarına göre de hakkında değerlendirme değişmiştir ve değişmektedir. Takabeg ileti 07:45, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Devlet kurumları fikir beyan ederse görev icabı beyan ederler. Bilim kurumuysa bilimsel, dini kurumsa dini, adaletse adalet. EGM de emniyetle igili görüş bildirirse önemlidir. Bunun dışında tarih ve din konusunda emniyet kurumunun kendisini otorite sayamayız. EGM, Emniyet konusundaki saygın otoritelerden birisidir. Bunun dışındaki konularda otorite ve birincil kaynak sayılamaz. Mesela Nurcuların emniyeti bozucu faaliyetleri konusunda yayın yapabilirler ama dini fikriyatı hakkında yayın yaparlarsa herkes güler geçer. Diyanet nurcuların fikriyatı ile ilgili yayın yaparsa sagı duyulur. Savcılar ise isnatını destekleyen her kaynağa yer verebilir. Aksiyon bir iddianın sahibi olarak taraflı ikincil bir kaynak olabilir ancak.VP:GÜVEN'deki tam cümle şöyle: Yazarının konu hakkındaki yanlılığı — Bir yazar yanlı olarak görülüyor ya da yanlı olmak için nedeni varsa, bu durum, yazarın görüşü alınırken göz önüne alınmalıdır. Bu husus, materyali "eklenmeye değmez" kılmaz, ama lütfen tarafsız bakış açısı politikamızı unutmayınız. Saygılar--Bruno Giordano 09:43, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Her zaman tarafsızım:) Sadece sitelere bakarak hemen güvenip sağlam kaynakmış gibi yapıştırılmasına sıcak bakmıyorum. Diğer maddelerde tanık oluyorum maalesef. Anlıyorsunuz değil mi? Takabeg ileti 09:32, 18 Mayıs 2008 (UTC)
Diyanetin Risale-i Nur'u eleştirildiği eseri ifadesi
Diyanetin Risale-i Nur'un eleştirildiği eserinde ifadesini yazamayız. Diyanet birilerini eleştirmek için yazmaz. Dini konuda fikir beyan eder. Vatikan birini aforoz edince görevini yapıyor, eleştirmek için yapmıyor mesela. Bilimsel enstitüler bir konuda yazı yazınca amaçları eleştiri değil, bilimsel fikirlerini ortaya koymak. Mesela Tübitak, sıradan bir mıknatısı bir otomobilin yakıt borusuna bağlayarak %50 benzin tasarrufu sağladığını iddia eden bir icat hakkında fikir beyan ederse bu cihazı satan ithal eden firmayı eleştirmiş olmuyor bilimsel fikrini beyan ediyor. O yüzden Diyanetin risale-i nuru eleştirdiği eserde ifadesi yanlıştır.
Saygılar, --Bruno Giordano 07:35, 17 Mayıs 2008 (UTC)
Said Nuri ve Said Nursî hakkındaki tartışmalar
Selamlar. Burda tartışma yaşanması için Said Nursî hakkındaki tartışmalar maddesi açıldı değil mi? Bu maddede bu zat hakkında sabit ve taraflarca kabul edilmiş bilgileri yer almalar yeterli bence. Aksi halde vikipedi kurallarına istisnai olarak açılmış Said Nursî hakkındaki tartışmalar maddesinin anlamı kalmayacak ve birleştirme lazım olacaktır. Fikirlerinizi alayım. Takabeg ileti 08:00, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Daha önce yapılan tartışmalar neticesinde iki madde ayrılmıştı. Şimdi yeni bir tartışma yapabilir ve tekrar birleştirebilirsiniz. --Bruno Giordano 09:44, 17 Mayıs 2008 (UTC)
- Aslında son yazıların tamamı bir kitap hakkında. Diğer başlıklar da bir yazı eklemeden ya da düzeltmeden önce yazılan ifadeler. İlla ki fikir alışverişi olur bu maddede diye düşünüyorum. Ama uzun soluklu tartışmalar diğer maddede yapılabilir. --Terennum 09:33, 18 Mayıs 2008 (UTC)
Bediüzzaman
Merhaba, Bediüzzaman ifadeleri "saygı" sebebiyle kaldırılmış. Fakat bu isim bir lakaptır ve biyografi sahibi bu lakapla tanınmaktadır. Bu bakımdan Bediüzzaman kelimesinin maddenin girişinde Said Nursi ismiyle beraber bulunması gerekiyor. Tüm türkiyede Bediüzzaman denilince Said Nursi ismi akla gelir. Ansiklopedik bir bilgide böyle bir anlamı kaybetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Saygı ifadesi olarak "Üstad" kelimesi örnek olabilir. Üstad denilince de Said Nursi ismi akla gelir fakat bu gerçekten saygıdan dolayıdır. Aradaki farktan dolayı Bediüzzaman kelimesinin geri getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İyi çalışmalar--Terennum Mesaj 12:33, 3 Haziran 2008 (UTC)
- Merhabalar,
- Beidüzzaman'ın çıkartılması biraz gereksiz olmuş... zira tüm Vikipedi maddelerinde kullandığımız şöyle bir kural var: Madde isminde veya madde içi metinde şahsın ismi yerine veya şahsın ismiyle birlikte lakap, unvan, saygı ifadesi vb. bulundurulmaz fakat bunlara giriş cümlesinde yer verilir. Birçok maddede doğrudan ilk tanımlamada buna yer veriyoruz; bazılarında ayrı bir ifade olarak kökenini vs. belirterek giriş kısmına ekliyoruz. Ama mutlaka bulunduruyoruz. Ben girişte tek başına vermektense biraz daha bilgi vererek girişte birkaç ifade içinde kullandım ve anlattım. İsterseniz oynanabilir ama mutlaka bulunması lazım; tüm maddelerde bulunduruyoruz ve şahıslarla ilgili çok önemli bir bilgi türü bu... Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 12:49, 3 Haziran 2008 (UTC)
Düzeltme ve hatırlatma için teşekkürler...
Kendisine yaptıkları... diye başlıyor cümle. Ben tam anlayamadım bunu. Dediğiniz gibi biraz cümlede oynarsak daha iyi bir hale getirebiliriz. --Terennum Mesaj 12:51, 3 Haziran 2008 (UTC)
Ben biraz değiştirdim. Daha iyi olduğunu düşünüyorum ama tam da istediğim gibi olmadı açıkçası. --Terennum Mesaj 12:54, 3 Haziran 2008 (UTC)
- Maddenin girişinden bu ifadeyi ben çıkarmıştım; ama tartışmayı yeni gördüm. Maddede tabii ki bulunmalı bu lakap, çünkü sık kullanılıyor. Bu hâli uygun gibi... -- Dsmuratileti 13:19, 3 Haziran 2008 (UTC)
- Kendisine, yaptıkları, başarıları vs. tarzı bir şeydi kastım ama bu hâli de oldukça iyi. Molla Fethullah ayrıntısı için kaynak bulup koydum. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - - noumenon ʘ mesaj 13:22, 3 Haziran 2008 (UTC)
Molla Fethullah'ın Bediüzzaman lakabını verdiği konusundaki kaynaklar 15,16,17,18'de var aslında. Tekrara ayrı kaynağa gerek var mı? İlk başlığın son kısımlarında... --Terennum Mesaj 13:40, 3 Haziran 2008 (UTC)
Said nursi kürtçüdür..
Kendi kitabında açıkca ifade ediyor kaynağıda var nasıl kaynak gösterip ekleyebilirim..Kaynağı kendi kitabıdır..
taraflı - Özgün araştırma şablonları hakkında
Maddenin şu haliyle taraflı ya da özgün araştırma olmayan bilgi içerdiği ile ilgili herhangi bir tartışma olmadığı gibi içeriğinde de bu türden bir bilgiye rastlamadım. Bu iki şablonu kaldırıyorum.Uzun zamandan beri bu iki şablon var ve önemli ölçüde düzenlemeler yapıldı maddede. Sanırım böylesi daha iyi olacak. Saygılarımla Ceng 07:52, 28 Ağustos 2008 (UTC)
Taraflılık
Eleştiriler bölümü ustalıkla övgülere dönüştürülmüş. Bravo doğrusu.Zohak
İsim
Vikipedi'de yalnızca kaynaklara dayalı olarak hareket ediyoruz. Bu yüzden, tarihi kaynaklarda geçmeyen "Nurslu Sait" ismini çıkasddtım. Öte yandan, Said Nursi beğenmese de, tarihi kaynaklarda "Said Kürdi" adı geçiyor, bu nedenle ekledim. Ayrıca, "Bediüzzaman" lakabı, çok sık ve bazen adı dahi eklenmeden kullanıldığı için onu da adının yanına ekledim. Saygılar, Filanca→ 09:57, 9 Kasım 2008 (UTC)
- "Nurslu Said" ifadesi tekrar eklenmelidir; çünkü bu ifade "Nursî" ibaresinin anlamını ifade ediyor. Nurs'a eklenen "î" ekinin ne anlama geldiğini bilmeyen pek çok kişi vardır ve neden "Nursî" denildiğinin belirtilmesi gerekir.
"Bediüzzaman" lakabını daha önce konuşmuş ve ilk paragrafa açıklamasıyla birlikte eklemiştik. Bu nedenle ilk cümlede nüfus kaydının yanında belirtilmesi gereksizdir.
"Said Kürdî" adı da "Eski Said Dönemi" başlığının altındaki ilk paragrafta diğer adlarıyla birlikte belirtilmiştir.
Bence eski biçimi daha iyiydi. İyi çalışmalar... --DsMuratileti 19:04, 9 Kasım 2008 (UTC)
"Nursi"nin anlamını çok kişi bilmiyor diyelim (ki "i" aslında çok bilinen bir ek), bunu açıklamanın yeri giriş cümlesi olmasa gerek. Zira anlam açıkliyim derken, "i"nin anlamını bilmeyecek kadar konuya uzak kişilerde bir yanlış anlamaya neden olabiliriz: Sanki Said Nursi'ye verilen isimlerden biri de "Nurslu Said"miş gibi, oysa böyle bir şey yok. Bunu giriş cümlesinde değil, aşağıda, tercihan hayat hikâyesinin olduğu yerde yazmak, Nurs köyüyle bağlantısını kurmak açısından iyi olur. İsimlerin anlamlarını, giriş cümlesinde hemen yanlarında parantez içinde vermemiz genelde doğru olmaz bence. Saygılar, Filanca→ 19:37, 9 Kasım 2008 (UTC)
- Merhabalar,
- Cok yaygin lakaplari genelde ilk cumlede belirtiyoruz. "Fatih Sultan Mehmet" olsun, "Mevlana Celaleddin-i Rumi" olsun... bunlar da lakap ama aynen Bediuzzaman orneginde oldugu gibi Turkce yazinda cok yaygin... bu sebeple giriste belirtilmesinde hicbir sakinca yoktur; aksine Vikipedi'de uygulanan yontem budur. Simdi bunda uygulamazsak yanlis anlasilabilir; yanlis anlasilmalar iyi degildir ^_^
- "Nurslu Said"e gelince. Alternatif bir isim olmadigi icin giriste ayrica belirtilmesi uygunsuz... bununla birlikte giriste Said Nursî (yani "Nurslu Said") tarzi bir seye yer verilebilir. Ama gercekten buna gerek var mi? Acikcasi emin degilim... yani Rumi'de Celaleddin-i Rumî (yani "Rumlu Celaleddin") demiyoruz... Parantez icinde aciklama seklinde giriste belirtilmesinde veya metin icerisinde belirtilmesine kesinlikle sikayetim olmaz, ama sahsen cok da gerekli gormuyorum ^_^ Tabii, onemli olan risk almamak deyip koymak belki en dogrusu olur ama o zaman bu uygulamayi diger tum benzeri isimli sahislarin maddelerine yapmamiz gerekir; Rumî, Ahmed bin Sehl el-Belhî, Sadreddin Konevî, Ebu Mansur el-Matüridî vs... bu da ek is cikartacak simdiden soylemesi ^_^ Tesekkurler, iyi calismalar... - - noumenon Θ mesaj 20:28, 9 Kasım 2008 (UTC)
Tartışmalar
iddalarin akademik bir ansiklopedide işi ne soyler misniz. bende ekleyim o zaman. Gokyuzunde güneşin işik saçmadığı iddaa olunmuştur diye. tamamen tarafli ve karalamaya yonelik bir madde burasi. Eserler 1700 kusur mahkemeden beraat etmiş buradaki iddialara zaten mahkemelerde cevab verilmiş. --Gokhandiler 22:28, 8 Ocak 2010 (UTC)
- Hayatini sadece 2 doneme bolmustur. Eski said ve yeni Said diye. 3. Said diye birsey yoktur bunu degistirmek lazim.
- Said Nursî hakkındaki tartışmalar maddesine bu maddeden giden bir bağ yok muydu? O kadar hızlı değiştiriyorlar ki, takip edemiyorum. Lütfen çalışırken Vikipedi'nin bilgi birikimine ve tarafsızlığına saygı gösterin. Filanca→ 22:47, 9 Kasım 2008 (UTC)
- Özellikle siyasi ve tarihi kişiliklerle ilgili çok fazla taraflı maddelere rastlıyorum. Vikipedi'nin ansiklopedik niteliği açısından hiç olumlu değil. Burası sıradan bir sözlük sitesi değil benim anladığım kadarıyla. Bu sebeple burada kişisel ve siyasal kaygılardan uzak durulmalı ve objektif maddeler yaratılmalıdır. Yazılan madde ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmayanlar lütfen içeriğe müdahale etmesinler, yoksa bilginin güvenilirliği şüphe götürür hale gelmektedir. (CLD)
- Taraflı bulduğunuz kısımları belirtir misiniz. Vikipedinin tarafsızlık ve benzeri politikaları ile ilgili bilgilere Vikipedi:Beş temel taş ve ona bağlı sayfalardan ulaşabilirsizin. Saygılar.--Bruno ileti 10:22, 20 Ocak 2009 (UTC)
- Said Nursi Kürt kökenli bir islam alimidir. Hizmetlerinde beraber çalıştığı arkadaşları çok farklı milletlerden etnik kimliklerden oluşmuştur. İslam topraklarının müdafasında çok büyük hizmetleri olmuştur. Ne yazık ki tüm islam coğrafyasını kendi vatanı bilen ve tüm dünyaya huzuru taşımaya gayret eden bu mübarek zata ırkçı kişiler tarfından sürekli zülum edilmiştir. Bu kişiler kürt kökenli olmayanların Said Nursi'yi ve fikirlerini takip etmemeleri için sürekli "KÜRT" kimliğini öne çıkarmaya çalışmışlardır. Bu konuda da başarılı olamamışlardır. Vatanını çok seven, zehirlenmelere, sürgünlere rağmen çok sevdiği topraklarını terk etmeyen ve milletin imanını kurtarmak için ömürünü mücadele ile geçiren son İslam Müceddididir.
- Eşref Edip (1950)' den: "Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-i harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. Işte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade-imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun."
- Bediüzzaman Said Nursi
- Fethullah Gülen Hakkında hazırlanan ve artık bir önemi kalmamış olan (beraat kararı çoktan alınmıştır) iddianamenin hiç bir ilgisi olmadığı halde Bediüzzaman'ın eserleri hakkındaki Diyanet İşleri Başkanlığının çok eski -ve taraflı olması ihtimali taşıyan- bir kayıt referansının hemen ardına gizlenmesinin konuyla ve Bediüzzaman ile hiçbir alakası olmadığından o referans tamamen kaldırılmıştır. Hem hükmünü yitirmiş, hem ilgisiz bulunmaktadır. Ekleyen arkadaş lütfen ısrarda bulunmasın ve bir daha eklemesin derim.--Hifcelik 13:10, 20 Mayıs 2010 (UTC)
bu biyografiyi pek doğru ve açıklayıcı bulmuyorum nedenini soracak olan olursa şöyle özetleyebilirim.hayaatı ve yaptıkları tam olarak anlatılmamış islam alimlerinden büyük bir zaat olan Said kürdi sürgünlerin hapishanelerin zehirlenmelerin işkencelerin nedenleri ve sebepleri kesinlikle yok orda sürgünler var hapisler var peki sebep ve nedenleri neden yazmıyor.çok ama çok hiç aydınlıkçı olmayan bir biyografi çok kafa karıştıran ve hep sonuç hep sonuç giriş ve gelişme bölümleri hiç özetlenmemiş ayrıca said kurdi rus kampından kaçmamış rus çarı tarafından serbest bırakılmıştır. ((azad76)) — Bu imzasız yazı 88.224.184.126 (mesaj • katkılar) tarafından eklenmiştir.
Rotterdam İslam Birdemi rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Said-i Nursinin Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini belgeleriyle kanıtladığını ve aslen onun Kürt olmadığını söylemiş, --88.238.170.1 05:27, 4 Nisan 2013 (UTC)
Yeni bir Lakab
Web'de gezerken çok bilinmeyen bir lakabına daha rastladım: "........Ahirzaman müceddidi olan Said Nursi......." http://www.risalehaber.com/author_article_detail.php?id=6425 "Ahirzaman Müceddidi" diye bir lakabı daha varmış. Bunu eklenmesi taraftarıyım. Google'da "Ahirzaman Müceddidi" arayınca sonuçları görebilirsiniz: http://www.google.com.tr/search?hl=tr&q=%22Ahirzaman+M%C3%BCceddidi%22&meta=&aq=f&oq= Teşekkürler. bediüzzaman said nursinin kurtuluş mücadelesinde ayaklanma çıkaran şeyh saitle hiçbir ilgisi yoktur ikiside farklı kişilerdir araştırrısanız onun ayaklanmayla ilgisi dahi olmadığını görürsünüz....— Bu imzasız yazı [[Kullanıcı:|Kullanıcı:]] ([[Kullanıcı mesaj:|mesaj]]•katkılar) tarafından eklenmiştir.
Sevgili kardeşim, Bediüzzaman Hazretlerinin asrın müceddidi olduğuna bütün eserleri ve dünyadaki yankıları şahittir. Ancak ehl-i dünyanın olgular prensibine göre, bu olgu ancak inancımızla ilişkilendirilebilmektedir. Zira müceddidlik laboratuarda test edilebilen ya da tarihsel olarak kayıt altına alınmış bir kavram olarak kabul görmeyebilir. Ama bunu bir hatırlatma olarak kaydedip geçmek mümkün gelmektedir bana. Tartışmalar kategorisinin ismini (ve görüşler ekleyerek) değiştirirsek bu dediğiniz mümkün olabilir.--Hifcelik 13:13, 20 Mayıs 2010 (UTC)
"Ahirzaman Müceddidi" lakabını ne kendisi ne de onu seven takip eden kişiler beğenmiştir. Aksine müceddit olduğunu sert bir şekilde yalanlamıştır. Biraz detaylı google aramaları bunu gösteriyor.
Bir diğer konu olan şeyh said isyanına da kendisi çok büyük tepki göstermiş ve bu isyanın karşısında bulunmştur.
Yersiz iddialarin yeri burasi degil
Yersiz ve forum tarzi iddialarin yeri maddenin kendisi olmadigi gibi burasi da degildir. LUTFEN sadece maddeyi gelistirmeye yonelik tartismalarda bulunalim. Yakamozlar 13:30, 1 Haziran 2010 (UTC)
isim hakkında
Bediüzzaman Said Nursi Bitlis'in Hizan ilçesinin İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğduğu zaman babası ona mutlu manasına gelen Said ismini vermiştir. Nurs köyünde doğduğu için ona Nurslu manasına gelen Nursi denir(O zaman adet öyleydi) Ona zamanın eşsiz güzelliği manasına gelen bediüzzaman sıfatını devrin İslam alimleri layık görmüştürler. İstanbul'a geldiği zaman bazı imzalarını Said-i Kürdi şeklinde atmıştır. Çünkü o zamanlar İstanbul'a gelen alimlerin geldikleri yeri bildiren isimler kullanmaları adetti. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Elmalı'lı Ahmed Hamdi gibi. O zamanlar şimdiki gibi soyadı yoktu. Bu yüzden yer veya ırk isimleri kullanılırdı. Rus esaretinden kaçarken geçtiği Alman topraklarından aldığı pasaportta ismi Said soy ismi Mirza olarak geçiyordu. Mirza babasının ismidir. Ömrünün ileri yıllarında vefatına yakın kendi için çıkarılan kimlikte isim Said soy ismi Nursi'dir (Tuva)
Karşıt Görüşler
Biyografinin karşıt görüşlere yer vermesi gerektiği ve objektif olmadığı kanısındayım. Mesela medresenin sözlük anlamı islam eğitimi verilen okuldur. Osmanlıcada üniversite Darülfunun demektir. Bu nedenle üniversite kelimesini medrese ile değiştirdim. Kürt Teali Cemiyetine üye olduğuyla ilgili görüşü ekledim. Kurtuluş Savaşına fiili bir katkısı olmadığı hususunu ve Atatürk öldükten sonra Atatürk ile ilgili görüşünü ekledim. Birde Hutuvvat-ı Sitte içerisinde yazmış olduğu fikirlerinin ayrıca yazılması fazlalıktı ikisini birleştirdim.Biroybil 15:52, 7 Ocak 2011 (UTC)
- Karşıt Görüşler zaten makalenin icinde bir cok yerinde ve sonunda ayrica bir bolum seklinda var.
Yukaridaki iddialara gelince: Kurmak istedigi okul zaten sadece islam eğitimi verilen bir okul degildi; tamda bugunku manada universiteydi. fen ve islami egitimin bir arada yapildigi bir okul. Bugunku Marmara universitesi gibi. Kurtulus savasinda ingilizlere karsi "hutuvat-i sitte" kitabini yazarak ve bizzat meclisde bulunarak katkida bulunmustur. Ataturk ile ilgili iddia edilen sozleri daha Ataturk hayatta iken yazmis; yargilanmis ve beraat etmistir. eserlerinde kesinlikle Ataturk olduguna dair bir sey soylememistir. Ama bazilari nedense tarif edilen kisinin o oldugunu iddia etmistir. KTC'ye uye olmadigi belgeli bir sekilde zaten maddede bulunmakta, kendisi de bunu ifade etmektedir. Sizinde bir kitapta felan yayinlanmis belgeniz varsa yayinlayabilirsiniz. Son olarak hutuvat-i sitte kitabi ile karsi fetvasi ayridir. Ama her ikiside Ingiliz isgaline karsidir.Yakamozlar 17:06, 7 Ocak 2011 (UTC)
Bence burada yazılanların hepsi doğrudur,tarafsızdır ve gayet güzel bir şekilde anlatılmıştır.Saygılar. 88.225.17.102 10:49, 4 Mayıs 2011 (UTC)
Hangi açıdan bakıldığı önemli, perpektif olgusu nedeniyle dinsel konularda genelde tarafsızlık biraz zor yakalanıyor.78.170.51.44 17:40, 28 Ağustos 2011 (UTC)
Düşüncesi
Düşüncesi başlığındaki yazılar Özgün araştırma~gibi duruyor. Politikada geçen Vikipedi sizin kendi düşünce ve kanılarınızı, deneyimlerinizi, akıl yürütme sonucu çıkardığınız sonuçları yayımlama yeri değildir. yazısına dayanarak kaldırabilir. Ayrıca daha çok vikisözler içeren bir içeriğe sahip. Ben seçkin biyografi maddelerinin hiçbirinde düşüncesi diye bir kısma rastlamadım, ne kadar uygun bir kısım emin değilim. --Duke ϡ»» ileti ^^ 13:50, 18 Haziran 2011 (UTC)
kurtuluş savaşı konusu
daha önce maddede kurtuluş savaşına destek olduğu şeklinde bir ifade varken kaldırılıp destek olmadığı yönünde bir cümle eklenmiş. biyografinin başında bu cümle bu haliyle çok havada kalıyor. aşağıda bir başlık altında bu bilgiler değerlendirilebilir, kaynaklanabilir. --ki bl 19:00, 13 Temmuz 2011 (UTC)
- Bu maddedeki kaynaklı içeriği belirttiğiniz nedenle çıkarmışsınız. Afedersin de o maddenin hangi tarafı bir düzen içinde? Ayrıca havada filan kalmaz. Ne diyor Vikipedi:Seçkin madde nedir? sayfasında "tüm konuyu özetleyen ve okuyucuyu sonraki bölümlerde karşısına çıkacak yüksek seviyede detaya hazırlayan kısa bir giriş bölümü." Orada bahsedilen konu "Eski Said" başlığının son paragrafında genişçe yer alıyor. Ayrıca bu tür içerikleri kaldırmak, maddenin tarafsızlık konusundaki uçurumunu büyütüyor. Ki tarafsızlık konusu tartışma sayfalarında defalarca dile getirilmiş. Olayı daha detaylı incelemeniz dileğiyle. --Duke ϡ»» ileti ^^ 15:30, 14 Temmuz 2011 (UTC)
- bende Koc61 ile [6] onu tartisiyordum ancak kendileri o ifadenin cikarilmasini propaganda olarak goruyor. Yakamozlar 21:30, 13 Temmuz 2011 (UTC)
- Bir tek o ifadeyi çıkardığınız için mi tarafsızlık ihlali olarak görmüşüm olayı? Yakamoz. --Duke ϡ»» ileti ^^ 16:45, 14 Temmuz 2011 (UTC)
- "Risale-i nur yazari" ifadesini siliyor ve "Risale-i nur ile unludur" yaziyorsunuz.
- "İslam âlimi ve filozofu," ifadesini siliyorsunuz. tasavvuf yazarı ve ve cemaat lideri. olaraka degistiriyorsunuz. Aciklamaniza gore 'alim' ifadesini 'kaynaksiz' diye silmissiniz, peki tasavvuf yazarı ve ve cemaat lideri ifadesi kaynakli mi? alim Özgün araştırma ise tasavvuf yazarı da sanirim Özgün araştırma olur.
- " Yaşadığı dönemin İslam uleması tarafından verilen "Bediüzzaman" -zamanın en iyisi- lakabı,<ref>[http://ailem.zaman.com.tr/images/2006/03/18/ailem.pdf "''Bediüzzaman: Bir Ümit Süvarisi''." ''Ailem'' - Zaman gazetesi eki. s. 9.] URL erişim tarihi: 3 Haziran 2008.</ref> zamanla çağdaş ve fikirdaşlarınca ismiyle beraber anılarak, "Bediüzzaman Said Nursî şeklinde söylenmiştir. " ifadesinde kaynaktan sonrasini siliyor ve kaynak goster etiketi yapistiriyorsunuz. cumle yarim olunca gercekten tarafsiz olmus,Özgün araştırma da olmaz cunku ortada araştırma denilecek sey kalmamis.
- "Milli mucadeleye destek vermistir {fact} " ifadesini , kaynak goster etiketine ragmen (aslinda maddenin kendisinde kaynaklar var ama buraya konmamis) silip "tarafsiz olmasi acisindan" Milli mucadeleye destek vermemistir seklinde degistiriyorsunuz. ilk ifade kalipda sonradan bunu ekleseniz tarafsiz denebilir ancak ilk ifadeyi silipde "destek vermemistir" yazinca yeni ifade ucube kaliyor, Neden: bir kisinin genelde yaptiklari on plana cikarilip yapmadiklari ise ancak o kisinin hayatini yada toplumu etkilediyse cikarilabilir . Bu kisinin o donemde katilmadigi en az 100 savas vardir. Mesela 2. dunya savasina da katilmamistir..bunlari niye yazmamislar diye insanin aklina soru geliyor.
- Yıl 1922, maddede "Mustafa Kemal Paşa'nın ricası" yaziyor, bunu siliyor "Mustafa Kemal Atatürk'ün ricası" yaziyorsunuz. açıklamadada "Mustafa Kemal'in o dönemli ismi Mustafa Kemal Mustafa Kemal'in o dönemli ismi Mustafa Kemal Atatürk'tü" demissiniz. Hadi inkílap derslerinde bunu ogrenmediniz sayalim peki insan bir arastirma ihtiyacidami hissetmez. Mustafa Kemal Paşa'ya Atatürk soyadi ne zaman verildi diye. Size su maddeye bakmanizi tavsiye ederim: Soyadı Kanunu.
(...) Yakamozlar 14:43, 14 Temmuz 2011 (UTC)
- (...) Şimdi, ben mesaj sayfanızda olayı çok net bir biçimde açıklamıştım. Dilimde tüy bitti ama yine iyi niyetle bu konuları açıklayacağım.
- "Risale-i Nur yazarı" ifadesi yerine "Risale-i Nur ile ünlüdür" yazdım. Çünkü İngilizce Vikipedi'ye de bakın, bizim Vikipedimize de bakın çoğu madde böyledir. İlk paragrafta genellikle kişinin hangi eseriyle ünlü olduğu yazılır. Kişinin yazar olduğunu belirttikten sonra bir de üstüne "Yüzüklerin Efendisi" yazarıdır demek mi hoş yoksa Yüzüklerin Efendisi eseriyle ünlüdür demek mi daha güzel? Bu bir yazım tercihi, damak zevki? Öyle yazdım diye suç mu oldu?
- "İslam âlimi ve filozofu" ifadesini kaynaksız veya özgün araştırma diye kaldırmadım. Bunu size çok açık şekilde anlatmıştım. Belli ki anlamamışsınız. İfadeler birincil kaynaklardan(taraflı) yazıldığı için ve bu ifadelere yönelik ikincil kaynaklar bulunmadığından ifadeleri tasavvuf yazarı ve cemaat lideri olarak değiştirdim. Bunlara kaynak rahatlıkla bulunabilir. Ayrıca Said Nursi'nin tasavvuf konularında kitaplar yazan bir yazar olduğunu görmek için kaynağa gerek yok. Bariz açık birşey bu. Ama yine de istenirce "kaynak göster" şablonu koyulabilir ve kaynak gösterilir. Vikipedinin yapısı bu. Özgün araştırma dediğim olay da, sizinle mesajlaşmalarımızda Said Nursi'nin alim olma konusunda söylediğiniz "...oysaki 6000 sayfalik Risale-i nur islam konusunda bilgili oldugunu gosterir sanirim. yani alim demek neden propaganda olur anlamadim." sözleri üzerine söyledim. Ki orada da "alim demek propagandadır" demedim. Ya ben anlatamıyorum ya da sizk anlayamıyorsunuz sözlerimi. Böyle kendi kendinize fikir yürütürek kişinin alim olduğunu bulursanız özgün araştırma olur. Bunun vikipedide yeri yok. Daha da açıklarsak 6.000 sayfalık kitap ben de yazabilirim ama bu benim alim olduğumu göstermez.
- Üçüncü olayda kaynak göster şablonunun cümlenin yarısını silerek maddeye eklenmesi açık bir hatadır. Sonuna koyacakken bir kısmı silerek koymuşum ve cümle yarım kalmış. Art niyetli olsam tamamını silerdim. Umarım demek istediğim anlaşılabilir. Bediüzzaman sıfatının kim tarafında verildiği ise şüphe konusu, verdiğiniz ve maddede verilen aynı kaynak. Ve bu kaynak çalışmıyor. Ayriyetten taraflı bir kaynak. Ve bu sıfatın dönemin İslam uleması tarafından verildiğine dair başka kaynak bulamadım. Bu durumda oraya "kaynak göster" şablonu koymamdan doğal bir durum yok.
- Orada "Milli mucadeleye destek vermemistir" diye değiştirmedim. "Nursi'nin, 1918-1922 seneleri arasında yani aktif Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele'ye büyük bir katkısı olmadı" diye değiştirdim. İkisi çok farklı şeyler olayı saptırmanın kimseye faydası olmaz, değil mi? Ayrıca maddede yanlış bir bilgi varsa o maddeye doğru bilgiyi kaynağıyla eklemenin hiçbir yanlış tarafı yok. Aksine en doğru olan şey.
- (...) Vikipedi maddelerindeki isimler bilinirlik açısından, popüler isimlerine göre mi yazılıyor, yoksa tarihçeye göre mi?
(...) --Duke ϡ»» ileti ^^ 16:41, 14 Temmuz 2011 (UTC)
Düzenleme
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede ederler." şeklindedir. Said Nursi, bu ayette geçen toplumu Türk Milleti olarak tefsir etmiştir. Said Nursi'ye göre 1000 yıldan fazla süre İslam'a hizmet ederek bu ayetteki övgüyü hak eden Türk Milleti; dininden dönerse yerine başka kavimlerin geçeceği ayette söylenmektedir. Said Nursi, Türklüğü İslam ile kaynaşmış görmekte, Türk olmayı müslüman olmakla eşit tutmakta, Türklükten çıkanın müslümanlıktan da çıkacağını söylemektedir. Boşnakların Türk olmadığı halde müslüman oldukları için Avrupalılarca Türk olarak adlandırılmaları ve Macarların Türk oldukları halde müslüman olmadıklarından Türlüklerini de kaybettikleri bu düşüncelerine örnek verilmektedir.''
Bu ne böyle, Said Nursi nerede bunların türk olduğunu söylemiş. Söylese bile bu ayetin türklerle ilgisi ne, bu düpedüz araplara hitap ediyor. Bu ayetin indiği dönem, araplardan başka iman eden mi vardı? türkler müslüman bile değillerdi, Tamamen taraflı bir ifade, ülkü ocaklarından birisi çıkıp yazmış herhalde bunu, tarafsızlığı red ilkesi nedeniyle silinmesini talep ediyorum.78.170.51.44 17:45, 28 Ağustos 2011 (UTC)
- Vikipedi Said Nursi sözlerini açıklama yeri değildir. Önemli sözleri Vikisöz'e yazılabilir (VP:GGB). Ve siyasi, dini veye milliyetçi görüşleri ise kısaca ve kaynaklı şekilde açıklanabilir. Ama sözlerini yazıp kendimizce yorumlamak Özgün Araştırmaya girer. Öte yandan bu tür uzun içerikler (Vikipedi'de yer verilemeyecek kadar uzun içerik) dış bağlantı olarak verilmeli. Dolayısıyla düşüncesi başlığına eklenen içeriği çıkarttım. Tekrar düzgünce ve sade bir dille girilebilir. Duke 34 ϡ»» ileti ^^ 16:51, 31 Ağustos 2011 (UTC)
Ne olursa olsun, yanlış bilgi veriliyor. Kuran sadece küreyşlilere, araplara hitap etmiştir ve elbette insanlığa. Türkler için ayrı özel bir ayet, hüküm vs. yoktur.95.7.141.140 14:05, 20 Kasım 2011 (UTC)
Üstelik bu durum böyle olduğu gibi İslam peygamberi Muhammed'in Türkler hakkındaki görüşleri şöyledir;
- Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş(kalın) derili olan bu toplumla.... kıl giyerler."( Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/Babu Gazveti't-Türk...)
-"Siz (müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no: 2912; Ebu DAvud, Sünen, hadis no: 4304; Tirmizi, h. no: 2251; İbn Mace, h. no: 4096-4099)
-"Şu da kıyamet alametlerinden: Kıldan(keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldüreşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste derili toplula vuruşmanız-öldürüşmeniz kıyamet alametlerindendir. Siz(müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz."( Bkz. Buhari, e's-Sahih, kitabu'l-Cihad/95; Müslüm, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/66, hadis no: 2912; İbn Mace, h.no: 4097-4098).
- "Sizinle(siz müslümanlarla), küçük(çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir. Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır."(Ebu DAvud, sünen, hadis no: 4305.)
yeterli sanırım.95.7.141.140 14:08, 20 Kasım 2011 (UTC)
Sanirim bu hadisler dha cok Turklerin amca oglusu Mogollara bakiyor. Malumunuz 13. asirda Islam ulkelerine gelmis, ne varsa yakip yikmis Islamin mimari, sanatsal ve ilmi en guzel eserlerini barindiran Bagdad gibi bir sehri yakip yikmislardir. Islam dunyasini buyuk bir kaosa sokmuslardir. Buna mukabilr diger turk kabilelerinin teskil ettikleri guneyde Memlukluler batida Selcuklular Islamin muhafuizligini yapmislardir.rinduzahidmsj 20:48, 5 Aralık 2011 (UTC)
Hadislerde "Türk" adı geçiyor. Zaten bu hadislerin adıda "Kitalu't Türk" bildiğim kadarıyla. Moğol ya da Mongol ifadesi yok, bildiğiniz orta asya türkleri sözkonusu edilyor. Cengizhan, Tunbagatarhan vs. gibi kişilerin dahil olduğu ırk yani. Üstelik türkler ne selçuklu ne de osmanlı ne de günümüz döneminde, hiçbir zaman islamın savunuculuğunu yapmamıştır. İtikadi olarak Maturidiye (Hanifilik) denen sapkın bir mezhebe mensuptur türkler. İslam esası ise said nursinin mensubu olduğu şafiiliğide kapsayan Eşariye ile Selefiyeden başkası değildir. Maturidiyelikte sünnilik kapsamında ele alınır, ama sapkın mezheplerden birisidir. İtikat ile İmanı birbirinden ayırmaya, böylece din dışı dünyevi yaşam tarzı ile İslam inancını birleştirmeye çalışır. Türklerin namaz kılmayıp oruç tutması, domuz eti yemeyip içki içmesi, halkının %99'unun müslüman olduğunu iddia edip, laiklikle yönetilmesi, islama bile din dışı küfür ideolojilerini; milliyetçilik ve faşizm benzeri şeyleri sokuşturmaya, islamı bu yönde kullanmaya (türk-islam sentezi vs.) çalışmaları bu mezhep nedeniyledir.88.230.65.32 12:08, 16 Şubat 2012 (UTC)88.230.65.32 12:10, 16 Şubat 2012 (UTC)
64'teki hükümet
Asafil 00:53, 15 Ocak 2012 (UTC)"27 Mayıs Darbesi hükümetinin emriyle 1964 yılında Diyanet tarafından çıkarılan Nurculuk Hakkında adlı kitap, kitabın çıkış tarihinden 10 sene önce ölen Mustafa Sabri'nin ismiyle çıkarılmıştır." deniyor. Halbuki daha 1961'de genel seçimler yapılmıştı, o tarihte 27 Mayıs Darbesi hükümeti diye bir hükümet söz konusu olamaz.http://tr.wikipedia.org/wiki/1961_T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_genel_se%C3%A7imleri
- Emirle de yazilsa kitabi yazmak 2-3 sene almis demekki! O bilgiyi kitabi yazanlardan biri veriyor zaten| ɾɐsǝɯ zoɯɐʞɐʎ | 14:28, 17 Şubat 2012 (UTC)
Doğum tarihi
Doğum tarihi 1877?
- Doğum tarihi 5 Ocak - 12 Mart 1878 tarihleri arasında bir tarih olduğu belgelerle ortaya çıkmıştır. Zaten maddeye de gerekli bilgi ve referans eklenmiş. Sêfkarî (tartışma) 22:30, 21 Mart 2012 (UTC)
Ölüm tarihi ve Nevruz
Bu bilginin eklenmesini teklif ediyorum: 1911'de basılan Münâzarât adlı eserinde Bediüzzaman Said Nursî, "Ölüm bize nevruz günüdür" şeklinde yazmış, yıllar sonra ölüm günü Nevruz'dan iki gün sonra, Kadir gecesi sabahına denk gelmiştir. Sabit bir bilgi olup yazarın ölüm tarihi ve 1911'de basılan eseri ile kayıtlıdır. Sêfkarî (tartışma) 22:30, 21 Mart 2012 (UTC)
- Nerden biliyorsunuz o gecenin Kadir gecesi olduğunu? Yanlışsa düzeltin 'Kadir gecesi Ramazan ayı'nın son 10 gecesinin birinde fakat hangi gece olduğu kesin değil' diye biliyorum. Sevdiğiniz birine/şahsa/alime/hocaya/yakınınıza/dostunuza kutsiyet vermeye çalışmanızın burada yeri yok diye düşünmekteyim.--Caracas (mesaj) 03:52, 6 Temmuz 2012 (UTC)
Türk İslam alimi
Arkadaşlar nedir bu inatlaşma? Gördüğüm kadarıyla bir türlü anlaşamamışsınız. Biri Türk İslam alimi demiş, diğeri Kürd İslam alimi demiş, biri Türkiye vatandaşı eklemiş. Bence İslam alimi tabiri yalın kalmalı. Sonuçta ister kabul edelim ister etmeyelim, Bediüzzaman Türkler ve Kürtler dışında da fikirleri ve eserleriyle başka halklara ve milletlere de mal olmuş. Türk-Kürt atışmasını bir yana bırakalım, lakablarından Kürdî onun kökenini, yaşantısının tamamı da onun Türkiye'den bir İslam alimi olduğunu ifade ediyor zaten. Sêfkarî (tartışma) 20:47, 23 Mart 2012 (UTC)
- Madde girişlerindeki uygulamamız kişinin mesleğini ve milliyetini belirtmek şeklinde. "Mesut Özil, Türk kökenli Alman futbolcu," örneğinde olduğu gibi "Kürt kökenli Türk İslam alimi" denmesi doğru. Türk sözcüğü Said Nursi örneğinde etnik köken bildirmediği için Türkiye maddesine yönlendirilmeli.--Abuk SABUK msj 22:41, 23 Mart 2012 (UTC)
- Türk kelimesinin etnik anlam taşımadığı konusu tartışmalıdır. Bu konuda etnik anlam taşıdığına dair "algı" olduğu gibi, aksi yönde etnik anlam taşımadığının da ikna ediciliği yoktur. Ayrıca, eğer eserlerinin dilinin Türkçe olmasından dolayı Türk İslam alimi diyeceksek, Arapça eserleri de olduğu için Arap İslam alimi mi demeliyiz? Bence, bunun sonu yok, en iyisi madde eski haliyle kalsın. Sêfkarî (tartışma) 14:59, 24 Mart 2012 (UTC)
- Vikipedi'deki uygulamamız "Kürt kökenli Fransız", "Türk kökenli Alman" vs. şeklinde. Bunun eserlerinin diliyle bir alakası yok.--Abuk SABUK msj 19:47, 24 Mart 2012 (UTC)
- Amacımız Vikipedi Türkiye'ye katkıda bulunmak ve bu sebeple diyorum ki viki türkiye serverlerine; sistemde ne kadar kişi maddesi var ise önce köken sonra uyruk düşünüz.Bu sebeple çelişkiye düşülmez ve kalite artmış olur. Kabagana
Önemli
- 88.241.185.23 bu ip den yapılan isim değişikliğini kimin yaptığının ve bu ip adresinin engellenmesini talep ediyorum.Ve bu sayfanın koruma altına alınmasını istiyorum.Böyle rezaletliklere izin verilmesin.--AhmeT (mesaj) 12:44, 13 Eylül 2012 (UTC)
RİSALELERDEKİ SAÇMALIKLAR
1873 yılında, Bitlis’in Hizan İlçesine bağlı Nurs Köyü’nde dünyaya gelmiştir.
İlk adı Said Kürdi’dir. Cumhuriyetten sonra risaleleri yazmaya başladığında Kürd sözcüğünden duyduğu rahatsızlık nedeniyle lakabını Nursi yapar.“Nursi” sözcüğü (nurlu olduğu için değil) doğduğu yere izafeten verilmiştir. Soyadı kanunundan sonra “Okur” soyadını alır. Yani, resmi ismi Said Okur’dur.
Said, İran’dan Bitlis’e göçetmiş Soft Mirza’nın oğludur. Altı kardeşi vardır. Biraz büyüyünce köyündeki medreseye kaydedilir.. Bu sırada henüz 9 yaşında olan Said, Medresede kavga ettiği bir arkadaşından dayak yiyince eline geçirdiği bir balta sapını arkadaşının kafasına vurup kaçmıştır. Geçimsiz ve kavgacı bir yapıya sahip olan Said, bu nedenle medrese eğitimini tamamlayamamıştır. Daha sonra Hizan’daki medresede eğitime başlamış, oradan da kavgacılığı nedeniyle kovulmuştur. Bitlis yöresindeki hiçbir tekke ve medreseye kabul edilmeyen geçimsiz Said Nursi, bu defa Van’ın Bahçesaray ilçesindeki bir medreseye gitmiştir. Sözde oradaki talebelerin eğitim düzeyini yetersiz gören Said, Erzurum’daki Beyazıt medresesine geçmiştir. Bu medresede de sadece üç ay kadar kalabilmiştir.
Şimdi Said’in bu dönemi hakkında nurcuların ne yazdığını görelim:
“Herhangi bir kitabı eline alsa kendi kendine anlardı. 24 saat içinde ‘Cem’ul-Cevami’, ‘Şerhu’l-Mevakıf’, ‘İbnü’l-Hacer’ gibi anlaması zor kitapların 200 sahifesini –kendi kendine anlamak şartıyla- mütalaa ederdi. O derece kendini ilme vermişti ki, dış dünya ile alakasını bütün bütün kesmişti.”
Bu gerçek dışı anlatımlar Said Nursi’nin yalanlarıdır. Arapça’yı yeni öğrenmiş çocuk yaşta bir insanın böylesine ağır dilli kitapların 200 sayfasını 24 saatte ezberlemesi akıl dışıdır. Erzurum’daki eğitim sonrasında kendini din alimi gibi görmeye başlayan Said, bu kez Bağdat yollarına düşer. Orada da serseri mayın gibi dolaşıp tutunamayınca Siirt’in Tillo kasabasına gider. Bu dönemde peygamberi rüyasında gördüğünü iddia etmiş, çevresindekiler üzerinde “ermiş” görünümü yaratmaya çalışmıştır. Sonra Mardin’e geçen Said, ilmi yetersizliğine bakmadan Mardin’deki hoca ve mollalarla tartışmaya yeltenmiş, haddini aşınca Mardin halkının tepkisiyle karşılaşmıştır. Ukalalığını sürdürünce tepkiler artmış, Mardin mutasarrufu Nadir Bey, Said’i jandarmalara tutuklatıp, halkın linç etmesinden kurtarmış ve kent dışına sürmüştür. Bu kovulma olayıyla ilgili de nurcuların uydurduğu bir maval vardır ki ibretliktir. Kendisini şehir dışına götüren jandarmalara namaz kılacağını söyler ve kelepçelerini çözmelerini ister. Tabi müsaade edilmez. Sözde sihirbaz Said, kelepçeleri kendi çözer ve yere atıp namazını kılar. Bunu gören jandarmalar “Artık biz senin köleniz” der ama Said kabul etmez.
Yine sözde Van valisi Hasan Paşa’nın sözde daveti üzerine Van’a gitmiştir. Kendisine “Bediüzzaman” lakabını takması bu döneme rastlar “Zamanın Üstadı” anlamına gelen bu isim, onun gerçek ismine dönüştürülmüştür. Van’daki geçen bu döneminde Said’in 1899-1901 yılları arasında İran ihtilaline kadar Bahailerle ve İngiliz subaylarla ortak çalışmalar yaptığı iddia edilir. İran’dan kaçan Bahai şeyhi Cemaleddin Afgani’nin İstanbul’a gitmesine ve sarayın himayesine girmesine kuryelik yaptığı, Şeyh Cemalettin Afgani’nin tetikçisi olan Kirmani’yi, İran-Türkiye sınırında karşılayıp İstanbul’a kadar ulaştırdığı, İstanbul’da bunlarla Bahaullah yolunda müşterek çalıştığı ve bu karanlık döneminden bahsedilmediği öne sürülür. İstanbul’daki bu ilk yıllarında İngiliz ve Alman istihbaratçılarınca kullanıldığı da iddialar arasındadır. Ancak bu iddialarla ilgili bir kanıt olmadığını belirtelim.
Bu şüphe çeken adam, padişah Abdülhamit tarafından izlettirilir. Said-i Kürdi, 31 Mart vak’asından önce Derviş Vahdeti ile münasebet kurmuş o zaman yayınlanan Volkan Gazetesinde çıkan yazıları ile 31 Mart vak’asını körüklemiştir. Nitekim padişah Abdülhamit, Said-i Kürdi’yi 31 Mart Vakası’nda Divan-ı Harbe verdirmiş, tutuklatarak Üsküdar/Toptaşı Cezaevi’ne kapattırmıştır. Yıldız Askeri Mahkemeleri’nde yargılanan Said Kürdi’nin mahkeme başkanı Şakir Paşa’ya verdiği tutarsız ifadelerden ötürü Fizan’a (Libya) sürülmesine karar verilmişken, mahkemenin kararıyla akıl hastanesine kapatılmıştır. Akıl hastanesine kapatılan meczup, sanki Osmanlı devletinin ona gücü yetmiyormuş gibi, istemiş olsa Abdülhamit onu idam ettiremeyecekmiş gibi, zehirlendiğini öne sürmeye kalkışmıştır.
Yaklaşık 1 yıl tımarhanede kalan Said-i Kürdi, hastaneden çıkar çıkmaz Abdülhamit’in en güçlü muhalifi İttihat ve Terakki Cemiyeti ile temas kurmuş, 2. Meşrutiyetin ilanından sonra önce Batum üzerinden Van’a, oradan Şam’a ve daha sonra Rumeli’ye geçmiştir.
Nurcular, Said’in deliliği konusunda da yalana başvurmuş ve doktorun “O benden bile akıllı” dediğini ileri sürmüşlerdir.
Said-i Nursi’nin aşırı asabi ve geçimsiz bir mizaca sahip olduğunu tüm talebeleri bilir. Ayrıca sürekli bir psikolojik rahatsızlığı olduğunu kendisi itiraf ediyor.” Eskiden beri ben de merdümgirizlik (agorafobi) var” diyor. Yani panik ataklar yaşıyor, insan içine çıkamıyor, korkuyor, aşırı gerginleşiyor. Zaman zaman da melankolik haller yaşıyor. Said’in yapısında narsistlik olduğu zaten yazılarındaki büyüklenmelerden malumdur.
Rusların Doğu’ya saldırması üzerine başlayan Rus savaşına katılmış, Sibirya’da iki yıl esir kalmış, buradan kendi beyanıyla firar etmiş, Varşova-Viyana üzerinden 1918 ortalarında İstanbul’a dönmüştür. Mütareke ve Milli Mücadele günlerinde İstanbul’dadır. Rus esaretinden sonra siyasete hiç karışmayan, şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçarak Allah’a sığındığını söyleyen Said-i Kürdi ne düşman işgallerini protesto eden mitinglere katılmış, ne milli mücadeleyi öven Hutuvat-ı Sitte dışında bir yazı yazmış ne de diğer din adamları gibi cami cami, cemaat cemaat dolaşıp müslümanları Ankara’yı desteklemeye çağırmıştır. Kurtuluş Savaşına ne maddi ne de manevi hiçbir şekilde katılmamış, Çamlıca’daki evinde kendi dertleriyle zamanını geçirmiştir. Bu dönemde Kürt Teali Cemiyeti’nin kuruluşuna katıldığı öne sürülür. Ne zaman ki 1922 de zafer kazanılmış, Ankara’nın kazandığı kesinleşmiş, o sıra İslamcı milletvekillerinin daveti üzerine Ankara’ya gitmiştir.
Mecliste milletvekillerinin arasına din-iman meselelerini sokarak fesat çıkarmaya kalkmış, vekillerin namazına, orucuna karışmış, gericiliği vekiller üzerinde etkin kılmaya çabalamıştır. Ancak Mustafa Kemal vaktinde müdahale ederek Said’e haddini bildirmiş, birkaç ay daha ortamı zorlayıp netice alamayacağını anlayınca Ankara’yı terk etmiştir. Nurcular bu konuyu da çarpıtarak Said’in Atatürk’e sert çıktığını ve “Paşa, paşa! Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduddur.” dediği iddia edilir. Son zamanlarda ağızlarına demokratikliği sakız eden bu nurcuların anladığı demokrasi budur. İnsanları namaza zorlamanın, namaz kılmayanı hain ilan etmenin ve cezalandırmanın demokratiklikle bağdaşır bir tarafını izah edemezler.
Risalelerdeki Yalanlar
Said-i Nursi yalancı bir meczuptur. Akıldışı, bilimdışı iddiaları olan bir gerici yobazdır. Bu konuda yazdıklarından örnekler verelim:
Tevrat, Zebur ve İncil’de Muhammed’in peygamberliğine dair ayetler olduğu
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Mektubat&Page=167
Tevrat’ın bir ayeti daha : Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Mekke onun doğum yeri, Medine hicret yeri, Şam onun mülküdür. Ümmeti ise hamd edici kimselerdir. Syf. 433 Tevrat’ın hiçbir bölümünde, Muhammed’in adı geçmediği gibi, Mekke onun doğum yeri, ifadesi de yoktur.
Bir başka yalan, yine Tevrat’tan;
Sen benim kulum ve Resulümsün, Sana Mütevekkil adını verdim. Syf.433 Tevrat’ta böyle bir ayet de yoktur.
Gene aynı yerde sözde Tevrat’ın ayeti ; Hazret-i İsmail’in validesi olan Hacer, evlat sahibesi olacak. Ve onun evladından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun eli huşu ve itaatle ona açılacak. Said Nursi bu ayetin Tekvin Bap 17′de olduğunu söylüyor. Tekvin Bap 17′de böyle bir ayet yok. Ancak buna benzer bir ifade Tekvin Bap 16′da 11 ve 12. ayetlerde var ;
11. Ve Rabbin meleği ona dedi : İşte sen gebesin ve bir oğul doğuracaksın ve onun adını İsmail koyacaksın çünkü Rab sana olan cefayı işitti. 12. Ve o insanlar arasında yabani adam olacaktır, onun eli herkese karşı ve herkesin eli ona karşı olacak ve bütün kardeşlerinin şarkında sakin olacaktır.
Tevrat’ın ayeti açık bir şekilde İsmail’den bahsetmekte. *Said Nursi, ayetteki İsmail adını kaldırıp onun yerine Muhammed’i düşündüren ifadeler koyuyor.
Said Efendi devam ediyor: ‘Tevrat’ın bir başka ayeti : Beni İsrail’in kardeşleri olan Beni İsmail’den senin gibi birini göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım ; Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azap vereceğim.’
Bu ayetin de aslı şu şekildedir: Tesniye Bap 18 15. Allah’ın Rab senin için kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak, onu dinleyeceksin 16. Nasıl ki, Horebde toplantı gününde, bir daha Allah’ım Rabbin sesini işitmiyeyim ve artık bu büyük ateşi görmiyeyim ve ölmiyeyim diye Allah’ın Rab’den istedin. 17. Ve Rab bana dedi, Söylediklerini iyi dediler. 18. Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım ve ona emredeceğim her şeyi onlara söyliyecek.
Tevrat’taki “kardeşleri arasından” ifadesi Yahudilere için kullanmaktadır. Muhammed Yahudi olmadığına göre, hangi mantık bu söylemin Muhammed’e ait olduğunu kabul edebilir?
Said Nursi, ayette hiçbir şekilde sözü geçmediği halde salt Muhammed ile irtibatlandırabilme gayesi ile ayetin içine Yahudilerin kardeş kolu sayılan İsmaili’leri ilave ediveriyor.
Ayrıca, Tevrat’ın Tesniye Bölümü Bap 17 deki, 15. ayete baktığımız zaman, “Mutlaka Allah’ın Rabbin seçeceği adamı üzerine kral koyacaksın, kardeşlerin arasından birini üzerine kral koyacaksın, kardeşlerinden olmayan yabancı bir adamı kendi üzerine koyamazsın.” dediğini görüyoruz. Bu ayetin hükmüne göre, Yahudiler kendi krallarını da İsmaili’lerin içinden seçmeleri gerekirdi.
Gene Bap / 17 ayet 17 şu şekilde devam eder:
“Ve yüreği sapmasın diye kendisi için karılar çoğaltmayacak, ve kendisi için fazla gümüş ve altın çoğaltmayacak.”
Bu tanımlama belki İsa’ya uymakta, ancak bilinir ki, Muhammed’in 13-15 karısı ve bir sürü cariyesi olmuştur. Ayrıca yaptığı gece baskınlarında ganimet olarak bir çok kadın, altın ve gümüş almıştır. Said Nursi 433. sayfada devam ediyor: ‘Eşiya Peygamberin Kitabında, kırkikinci babında şu ayet vardır : Hak Sübhanehu ahirzamanda kendinin istifa gerde ve bergüzidesi kulunu ba’s edecek ve ona Ruhu’l Emin Hazreti Cibril’i yollayıp din-i ilahisini ona talim ettirecek. Ve o dahi Ruhu’l eminin talimi vechile nasa talim eyleyecek ve beynennas hak ile hükmedecektir. O bir nurdur, halkı zulümattan çıkaracaktır. Rabbin bana kablelvuku bildirdiği şeyi ben de size bildiriyorum.- İşte bu ayet, gayet sarih bir surette, ahırzaman Peygamberi olan Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın evsafını beyan ediyor.’
Şimdi aynı ayetin değiştirilmemiş şekline bir bakalım:
İşaya Bap / 42 1. İşte kendisine destek olduğum kulum, canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum. Ruhumu onun üzerine koydum, milletler hakkı için meydana çıkacaktır. 2. Bağırmayacak, sesini yükseltmeyecek, ve onu sokakta işittirmeyecek. 3. Ezilmiş kamışı kırmayacak ve tüten fitili söndürmeyecek, hakkı hakikate erdirecek. 4. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak ve cesareti kırılmayacak ve adalar onun şeriatini bekleyecekler.
Her iki anlatımdaki ifadelerin birbirlerine ne kadar benzedikleri meydanda. Ayet açıkça sesini yükseltmeyecek, sokakta işittirmeyecek, tüten fitili söndürmeyecek diyor. Oysa biliyoruz ki, Muhammed sesini yükseltmiştir, sokaklarda duyurmuştur, baskın ve savaşlarıyla bir çok ocağı söndürmüştür.
Tevrat ve Zebur’u yeterli bulmayan Said Nursi, efendisini biraz daha yüceltmek için, bu sefer de, İncil’e ayetler yerleştirmekten geri kalmıyor. İncil’de de şöyle bir ayet vardır, Onun demirden bir asası, yani kılıcı olacak ve onunla savaşacak. Ümmeti de onun gibi olacak. İncil’in de hiç bir yerinde böyle bir ayet yoktur.
Aynı kitabın gene 432. sayfasında, ‘İncil’in ayeti : -Ben gidiyorum, ta ki size Faraklit gelsin- Yani Ahmed gelsin. İncil’in ikinci ayeti : -Ben Rabbimden, hakkı batıldan fark eden bir peygamber istiyorum ki, edediyete kadar beraberinizde bulunsun- Faraklit, el-fariku beyne’l-hakkı ve batıl manasında, Peygamberin o kitaplarda ismidir. Bu ayetin aslı ise aşağıdaki gibidir ;
Yuhanna Bap 14 15. Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. 16. Ben de Baba’dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. 17.Dünya O’nu kabul edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 18. Sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim.
Ayette Görüldüğü gibi İsa, bir peygamberden değil, inandığı kutsal ruhtan söz etmektedir. Ancak Said Efendi, burada da ufak tefek saptırmalarla Muhammed’i, Hristiyanların Kutsal Ruh tanımlamasına uydurma gayretleri içerisindedir. Ayrıca, Said Nursi’nin Faraklit dediği Parakletos’dur ve Yunanca, Tesellici anlamındadır.
Dünyanın egemeni şeytan mı Muhammed mi?
Said Nursi gene yarım yamalak okuyup, yalan yanlış anladıklarını Mektubat adlı kitabında şöyle sürdürmektedir;
Yuhanna İncil’inin ondördüncü Bab ve yirminci ayeti şudur : -Artık sizinle çok söyleşmem, zira bu alemin reisi geliyor. Ve bende O’nun nesnesi asla yoktur!.- İşte ‘Alemin Reisi tabiri Fahr-ı Alem demektir. Fahr-ı Alem ünvanı ise, Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselam’ın en meşhur ünvanıdır. * Syf. 154
Öncelikle Yuhanna Bap 14 ayet 20 bu değildir. 20. Ayetin aslı aşağıdadır:
O gün anlayacaksınız ki, ben Babamdayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim.
Said Nursi’nin anlatmak istediği ayet, Yuhana Bap / 14′de 30. ayettir.
“Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu dünyanın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur.”
Said Nursi’nin dediği şekilde kabul edelim. İncil, bu dünyanın egemeni ya da reisi demekle Muhammed’i işaret ediyor diyelim. Bir başka ayette egemen olan dışarı atıldığı zaman ne olacaktır? O zaman da Muhammed’in dışarı atılması Nurcular tarafından kabul görecek mi?
Yuhanna Bap / 12 31. Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak.
Ya da Muhamed’in işlediği suçlardan dolayı yargılanmış bulunduğu kabul edilecek mi?
Yuhanna Bap / 16 11. Yargı konusunda – çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.
Bu ayetlerde anlatılmak istenen şeytandır. Dünyanın egemeni, ya da reisi geliyor ifadelerinden kast edilen, şeytanla birlikte geldiğine inanılan kötülüklerdir.
Ama okuduğunu yarım yamalak anlayan, ya da bir çok İslamcı da görüldüğü gibi, okuduklarını arzu ettiği şekilde anlamak isteyen Said Efendi, hem kendisi çelişkiler içinde kalmış, hem de takipçilerini yanlış bilgilendirmekten öte bir şey yapmamıştır.
Bütün bu karşılaştırmalar, Said Nursi’nin yalan ve saptırmalarını açıkça göstermektedir. Bu yazılanları araştırma zahmetine katlanmayan Nurcular’da inandıkları efendileri Said Nursi’nin dediklerini aynen kabul etmektedirler.
“Burada açıkça karşılaştırılması yapılan yanlışlar ve doğrular, onları bu yanlış ve sabit inançlarından vaz geçirebilir mi?” diye sorarsak cevap kesinlikle hayır’dır. Hiçbir Said Nursi inanırı, hiç bir şekilde aklını kullanmak zahmetine katlanmayacak ve bu ispatı meydanda olan doğruları kabul etmeyecek, neye inanıyorsa ona inanmaya aynı şekilde devam edecektir. Zaten üstadları da onları böyle eğitmiştir, şimdiki ağabeyler de öyle eğitiyorlar:
“Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risâle-i Nur’un aleyhinde bir îtiraz kutb-u azamdan dahi gelse, Risâle-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u azamın îtirazını iltifat ve selâm sûretinde telakkî edip, teveccühünü de kazanmak için, medar-ı îtiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.”
Kutb-u azam : velilerin velisi, alimlerin alimi, zamanın dinde en yüce öğreticisi, rehberi.
http://www.risaleinurenstitusu.org/i…hberi&Page=163
Görüldüğü gibi Said-i Nursi talebelerine kendinden çok büyük bir alim bile Risalelerin yanlış olduğunu söylese sarsılmamalarını söylüyor. “Saygını göster ama itirazını duymazdan gel” demeye getiriyor.
Kur’an’daki Ayet Sayısı Yalanı
http://www.risaleara.com/ara.asp?a=6666+ayet&k=4&r=5
Said-i Nursi’ye göre Kur’an’da ayet sayısı 6666 adettir. Bu da yalandır. Ayet sayısını ilginç gösterme amaçlı uydurulmuştur. Halbuki ayet sayısı 6236’dır.
Kur’an Ayetlerinin Kendisinden ve Risalelerden Bahsettiği Yalanı
Said-i Nursi Nur 35. ayette Allah’ın kendisinden ve risalelerinden bahsettiğini iddia eder. Özetle “Bu âyette benden ve eserimden özellikle söz edilmek istenmiştir. Benim özelliğimde bir başka kimse, kitabımın özelliğinde de bir başka kitap bulunmadığı için Allah’ın Nuruyla ancak ben ve kitabım anlatılmış olabilir.” der.
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=64 ve sonraki sayfalar.
15 Yılda Okunacak Kitapları 3 Ayda Okuyup Öğrendiği , Bir Gecede Kitap Ezberlediği Yalanı
“Kitabım da bir nurdur ben de bir nurum. Çünkü ben herkesin ancak 15 yılda okuyabildiği kitapları, sadece 3 ayda okuyup öğrendim…”
http://www.sorularlarisale-inur.com/index.php?s=article&aid=15554
3 ayda değil öğrenmek, 90 kitabı okumak bile mümkün değildir. Tabi basit fasiküller değilse. Ama Said’in kastettiği 3 ayda alim seviyesine geldiğidir ki bu bir anlamda tüm alimleri küçümsemektir.
Said-i Nursi’nin Olağanüstülüğü ve Yalancı Şahitleri
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=897&a=kuvve-i+haf%FDza
Risaleleri Kendisinin Yazmadığı, Allah Tarafından Yazdırıldığı Yalanı
Said-i Nursi Risaleleri kendisinin yazmadığını, kendisine yazdırtıldığını, doğrudan doğruya Allah’tan ilham olduğunu ve bu nedenle bir hata içermeyeceğini iddia eder. Sürekli olarak “yazdırıldı”, “gönderildi”, “ihtar edildi”, “izin verilmedi”, “yazdırılmadı” gibi sözcükler kullanarak Risalelerin kendi iradesi dışında yazıldığını ima eder.
Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili, hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yok. “Ben, kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitabdan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur’ânîyim. Bir lâyemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nûr’um.” (Müdaafalar 347, Şualar 141)
Said-i Nursi, risalelerinde peygamber sünnetini savunur, en zayıf hadisleri hatta hadis kitaplarında yer almayan uydurmalara bile değer verip yazar. Ama ne o hadislere, ne de sünnete kendisi uyar. Evlenmemiş, sakal bırakmamış, cuma namazlarına gitmemiştir. Hatta İslam’ın beş şartından biri olan Hac farizesini de yerine getirmemiştir. Cuma namazlarını kılmama sebebini kendisinin Şafi olmasına ve Şafilikte Cuma namazı için 40 kişilik cemaatin şart olmasına bağlar ama bunun bir bahane olduğu ortadadır. Hapis yattığı 1-2 senede belki 40 kişilik cemaati bulamayabilirdi ama diğer zamanların tümünde bu imkan mevcuttu. Said efendi bu konuda da yalan söylemektedir. Hacca gitmemesinin yegane sebebi ise Suudilerden çekinmesidir. Said-i Nursi, Türkiye’de özgürlüğünün elinden alınmasından şikayet etmektedir ama Arabistan’da olsa kellesini alırlardı. Çünkü orada böyle şeyhlere, “Bana Allah yazdırıyor” diyenlere, etrafında cemaat toplayanlara hayat hakkı yoktur. Yazdıkları nedeniyle Türkiye’de zorunlu ikametlere tabi tutulduğu için Mustafa Kemal’i ağır dille ve iftiralarla suçlarlar. Ama destekledikleri ve methiyeler dizdikleri Menderes döneminde de zorunlu ikamete tabi tutulduğu ve Ankara’ya sokulmadığı zamanlar olmuştur. Çünkü sivri dilliydi ve yazıp konuştukları yasalara aykırıydı. İftira ve tahrik edici nitelikteydi. Buna rağmen örneğin Nazım Hikmet’e gösterilmeyen hoşgörü ona gösterilmişti.
Mehmet Akif’in Said Nursi’yi eleştiren Şiirleri
Safahat’tan:
Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya ;
Der ki bir tanesi peştahtayı yumruklayarak: Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak! Yerin altında öküz var, onun altında balık; Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca? Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca! Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.
Başka bir şiirinde Mehmet Akif maskara diye nitelendirdiği Said’e şöyle çatar:
Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun. Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun..
Aşağıdaki şiirinde çok daha serttir:
Lisân-ı pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor: Sıkılmadan da “sevâb işledim” deyip duruyor! Düşünmedin mi girerken şerîatin kanına? Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına? Sevâb ümid ediyor ha! Deyin ki nâmerde: “Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde! Tepende gezdirecek ra’d-ı intikamını Hak, Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak. Yakandan inmeyecek dest-i kahrı husrânın… Nasıl iner ki, önünden kaçıp da nîrânın, Civâr-ı nûr-ı nübüvvette mültecâ bulsan; Bu türlü kurtuluş imkânı yok ya… Kurtulsan; Şu izdihâmın elinden -ki belki bir milyar Nüfûs-ı hâsiredir- kaçmak ihtimali mi var? Bugün fesâdına kurban olan zavallıların Vebâli boynuna yüklenmesin mi yoksa, yarın? Kolay mı ümmeti idlâl edip sefîl etmek? Kolay mı dîni hurâfât içinde inletmek? Niçin Kitâb-ı İlâhî’yi pâyimâl ettin? Niçin şerîati murdâr elinle kirlettin? Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir sâha? Nedir bu salladığın çifte, Kâbetu’llâh’a? Herif! Şu millet-i mâsûmeden ne isterdin, Ki doğru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!”
Serdar Kaangil
tarafsızlık yok
saidi kürdi osmanlının son döneminde mandacı ingilizlerce kurulan derneklere üye olmuş biridir, bunlardan bahsedilmiyor bile, biz bir başlık attığımızda bunu özellikle söyleyeyim kıbrıs harekatında bende kaynak ve tarafsız olmam istenirken bu belgelerde tarafsızlık namına hiç bir şey yokken nasıl yayımlanıyor ilginç?