İçeriğe atla

Tartışma:Harbiye, Defne

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
Konu ekle
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Vikiproje Türkiye (Başlangıç-sınıf, Az-önem)
VikiProje simgesi Bu madde, Vikipedi'deki Türkiye maddelerini geliştirmek amacıyla oluşturulan Vikiproje Türkiye kapsamındadır. Eğer projeye katılmak isterseniz, bu sayfaya bağlı değişiklikler yapabilir veya katılabileceğiniz ve tartışabileceğiniz proje sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
 Başlangıç  Bu madde Başlangıç-sınıf olarak değerlendirilmiştir.
 Az  Bu madde Az-önemli olarak değerlendirilmiştir.
 

Harbiyenin Daphne olan adı neden hrbiye oldu... Nüfusu... belediye yönetimi... Okullar... Konuşulan dil... Yöresel yemekler... yurtdışında çalışanlar (Almanya, Ortadoğu)...

DAPHNE (Harbiye) EFSANESİ

Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Defne’dir. Apollon’un içinde arzular uyandırır. Onunla konuşmak ister. Fakat Defne, Işık Tanrısı’nın içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar. Çapkın Tanrı bir taraftan “kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Defne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder. Apollon’a gelince, bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş imkanı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır: -“Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.”

Bu içten yalvarış üzerine Defne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.

Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir:

-“Defne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yanyana geçecek.

Bu tatlı sözler üzerine Defne, dallarını eğerek Apollon’u saygı ile selamlar.

İşte bu öykünün geçtiği yer bugünkü Harbiye’dir.

Apallon teessür ve heyecan içinde o ağacı amblem olarak aldı ve parlak yapraklarından başına bir taç yaptı. İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne’nin gözyaşları bugün hala Harbiye’de şelaleler meydana getiriyor.


Harbiye (Defne):
 Antakya-Yayladağı yolu üzerinde 7 km. uzaklıktadır. Seleukos ve Roma dönemlerinde çağlayanlarıyla tanınan dünyaca ünlü bir safiye yeri olan Defne çok sayıda köşkleri, tapınakları, eğlence yerleriyle ünlüydü ve stadyumunda düzenlenen olimpiyatların ihtişamı dillere destandı. Şiddetli depremlerle yok olan şehirden bugüne gözle görülür bir eser kalmamıştır. Harbiye bugün de çok ilgi gören bir mesire ve sayfiye yeridir. Aynı zamanda heykeller, ipek ve turistik eşya üretimi yönüyle de tanınır.


Apollo and Daphne From Wikipedia, the free encyclopedia Jump to: navigation, search

Apollo and Daphne is a story from ancient Greek mythology, retold by Hellenistic and Roman authors in the form of an amorous vignette; Thomas Bulfinch drew on those late sources in the following manner:

   "Daphne was Apollo’s first love. It was not brought about by accident, but by the malice of Cupid. Apollo saw the boy playing with his bow and arrows; and being himself elated with his recent victory over Python, he said to him, “What have you to do with warlike weapons, saucy boy? Leave them for hands worthy of them. Behold the conquest I have won by means of them over the vast serpent who stretched his poisonous body over acres of the plain! Be content with your torch, child, and kindle up your flames, as you call them, where you will, but presume not to meddle with my weapons.” Venus’s boy heard these words, and rejoined, “Your arrows may strike all things else, Apollo, but mine shall strike you.” So saying, he took his stand on a rock of Parnassus, and drew from his quiver two arrows of different workmanship, one to excite love, the other to repel it. The former was of gold and sharp pointed, the latter blunt and tipped with lead. With the leaden shaft he struck the nymph Daphne, the daughter of the river god Peneus, and with the golden one Apollo, through the heart. Henceforth the god was seized with love for the maiden, and she abhorred the thought of loving. Her delight was in woodland sports and in the spoils of the chase. Many sought her love, but she spurned them all, ranging the woods. Her father often said to her, “Daughter, you owe me a son-in-law; you owe me grandchildren.” She, hating the thought of marriage as a crime, with her beautiful face tinged all over with blushes, threw her arms around her father’s neck, and said, “Dearest father, grant me this favor, that I may always remain unmarried, like Diana.” He consented, but at the same time said, “Your own face will forbid it.”
   "Apollo longed to obtain her; and he who gives oracles to the world was not wise enough to look into his own fortunes. He saw her hair flung loose over her shoulders, and said, “If so charming in disorder, what would it be if arranged?” He saw her eyes bright as stars; he saw her lips, and was not satisfied with only seeing them. He admired her hands and arms, naked to the shoulder, and whatever was hidden from view he imagined more beautiful still. He followed her; she fled, swifter than the wind, and delayed not a moment at his entreaties. “Stay,” said he, “daughter of Peneus; I am not a foe. Do not fly me as a lamb flies the wolf, or a dove the hawk. It is for love I pursue you. You make me miserable, for fear you should fall and hurt yourself on these stones, and I should be the cause. Pray run slower, and I will follow slower. I am no clown, no rude peasant. Jupiter is my father, and I am lord of Delphos and Tenedos, and know all things, present and future. I am the god of song and the lyre. My arrows fly true to the mark; but, alas! an arrow more fatal than mine has pierced my heart! I am the god of medicine, and know the virtues of all healing plants. Alas! I suffer a malady that no balm can cure!
   "The nymph continued her flight, and left his plea half uttered. And even as she fled she charmed him. The wind blew her garments, and her unbound hair streamed loose behind her. The god grew impatient to find his wooings thrown away, and, sped by Cupid, gained upon her in the race. It was like a hound pursuing a hare, with open jaws ready to seize, while the feebler animal darts forward, slipping from the very grasp. So flew the god and the virgin—he on the wings of love, and she on those of fear. The pursuer is the more rapid, however, and gains upon her, and his panting breath blows upon her hair. Her strength begins to fail, and, ready to sink, she calls upon her father, the river god: “Help me, Peneus! open the earth to enclose me, or change my form, which has brought me into this danger!” Scarcely had she spoken, when a stiffness seized all her limbs; her bosom began to be enclosed in a tender bark; her hair became leaves; her arms became branches; her foot stuck fast in the ground, as a root; her face became a tree-top, retaining nothing of its former self but its beauty. Apollo stood amazed. He touched the stem, and felt the flesh tremble under the new bark. He embraced the branches, and lavished kisses on the wood. The branches shrank from his lips. “Since you cannot be my wife,” said he, “you shall assuredly be my tree. I will wear you for my crown; I will decorate with you my harp and my quiver; and when the great Roman conquerors lead up the triumphal pomp to the Capitol, you shall be woven into wreaths for their brows. And, as eternal youth is mine, you also shall be always green, and your leaf know no decay.” The nymph, now changed into a Bay laurel tree, bowed its head in grateful acknowledgement."


Daphne antik yerleşimi Antakya’nın bugün içerisinde kalmıştır. Antik çağlarda ormanlık yöre içerisindeki bu kentin, Yunan mitolojisindeki Apollon ile Daphna’nın aşk öyküsünde ismi geçmektedir. Kent ismini ilk kez Roma döneminde duyurmuş ve Roma’nın önde gelen komutanları ile yöneticileri burada villalar yaptırmışlardır. Bu villalarda ortaya çıkan ve mozaik sanatı yönünden son derece önemli olan döşeme mozaikleri Antakya Müzesinde sergilenmektedir. Roma döneminden sonra özelliğini önemini kaybetmiştir. Yöredeki enönemli yapı Apollon mabedi olup, bir yangın sonucu içerisindeki büyük ölçüde altın kaplamalı ve değerli taşlarla süslü Apollon heykeli ile birlikte yanmış ve günümüze yalnızca temel kalıntıları ile bazı mimari parçalar gelebilmiştir. Bu mabedi M.Ö.III.yüzyılın başında I.Seleukos yaptırmıştır. Bunun dışında Harbiye’de yeni yapılanmalar birbirini izlediğinden Roma çağına ait herhangi bir kalıntı ile karşılaşılamamıştır. İlk çağ yazarlarından öğrenildiğine göre Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) burada bulunan su kaynağındaki bir yazılardan kendi geleceğini öğrenmiş, bundan ürkerek kaynağı kapatmıştır. Bu kaynak Iulianus döneminde (361-363) yeniden halkın hizmetine açılmıştır.

Hatay’ın çağlayanlar bölgesi olan Harbiye, 6 km.’lik bir yolla Antakya’ya bağlanır. Şelaleleri ile çok serin olduğundan yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bir mesire yeridir. Platonun güneyinden fışkıran kaynaklar, çeşitli şelaleleri meydana getirdikten sonra Asi nehrine karışırlar. Bu şelalelerin Antik çağdaki isimleri Kastalia, Pallas ve Saramanna’dır.

      Harbiye’de yapılan arkeolojik araştırmalardan anlaşılacağı üzere, kazı neticesinde elde edilen buluntulardan M.Ö. 4500-3000 tarihinden itibaren yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. 

Hellenistik ve Roma devrinde zengin halk kesimi, Antik çağda da bir mesire yeri olarak kullanılabilmesi için büyük malikaneler ve villalar yaptırmışlardır. Makedonya Kralı büyük İskender’in generallerinden I. Seleucus Nikator Antakya’ya kurarken burayı da imar etmeyi ihmal etmemiştir.

           Asıl gelişme Helenistik devri krallarından Antiochus Epiphanos zamanında olmuştur. Bu devirde  Apollon mabedi inşaa edilmiştir.
           Roma çağında ilk önce İmparator Pompeus imara başlamış daha sonra diğer imparatorlar tarafından hamamlar, büyük villalar inşaa edilmiş.
           Antik çağda bütün Yakındoğu’da Apollo adına düzenlenen yarışlar ve oyunlarla ün kazanan bu yer 1268’de Memlukluların eline geçtikten sonra bir daha eski parlak dönemine erişememiştir.