İçeriğe atla

Arkeoloji müzesi

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenen Hitit Güneş Kursu

Arkeoloji müzesi, arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılan tarihî yapıtların sergilendiği müze türü. Arkeoloji müzelerinde sergilenen eşya çoğunluklar kap, çömlek, testi gibi pişmiş toprak malzemeler, tunç ve çeşitli madenlerden elde edilen eşyadan oluşmaktadır.

Belirli bir estetik değer taşıyan tarihî eserlerin toplanarak bir yerde sergilenmesi fikri Antik Yunan'a kadar dayanır. Bu dönemde insanlar, keşfettikleri eserleri tapınaklara yerleştirerek tarihin ilk müzecilik hareketini başlatmışlardır. İlk başlarda özel mülklerde korunan eserler, zamanla tiyatrolara ve saraylara yerleştirilerek daha geniş kitlelere teşhir edilmiştir. Bu bilinçli toplama eylemi, Roma İmparatorluğu devrinde devlet adamları ve soylular tarafından devam ettirilmiş; Orta Çağ'da ise bu misyonu kiliseler üstlenmiştir. Modern anlamda müzecilik fikrinin gelişmesi ve kurumsallaşmasına kadar geçen süreçte her ne kadar bu eserler için ayrı bir müze binası oluşturulmamışsa da özellikle manastır ve kiliselerin zengin koleksiyonlara sahip olduğu bilinmektedir. Rönesans ile birlikte artık sadece bu eserleri sergilemek için inşa edilen yapılar ortaya çıkmaya başlar. Çoğunlukla küçük stüdyo tarzında olan bu mekanlar, ilerleyen yıllarda sirkülasyonun ve güvenliğin daha rahat sağlanabilmesi adına daha büyük boyutlu galerilere evrilmiştir. Galeriler, özel yerleşim planının uygulandığı ve eserin algılanabilmesi adına ışığın etkisinin kullanıldığı mekanlardır. Bu fikir ilk kez 16. yüzyılda, Floransa’daki Galleria degli Uffizi’de uygulanmıştır.[1]

15. yüzyılda daha çok tarih öncesi uygarlıklara ait eserlere ilgi gösterilirken, 16. yüzyıla doğru daha çok sanatsal mimari ögelere ve heykellere önem verildiği bilinmektedir. Asırlar boyunca özel mülk olarak kabül edilen bu eserlerin topluma açılması fikri ise ilk defa 17. yüzyılda ortaya çıkar. Bu yıllarda yaşamış olan İtalyan hekim Ulisse Aldrovandi, sahip olduğu koleksiyondan çeşitli örneklerle bir müze kurma girişiminde bulunmuştur. Halka açık ilk müze ise 1683 yılında İngiltere'de kurulmuştur. Fakat müzecilik faaliyetlerinin kurumsallaşması ve sistematik bir şekilde yürütülmesi ancak 18. yüzyılın sonlarında mümkün olmuştur. Önceleri nesne odaklı olan müzecilik anlayışı, insanların sergilenen eseri tam olarak kavrayabilmesi için mekanın da oldukça önemli olduğunun keşfedilmesiyle birlikte daha kapsamlı bir alana yayılmıştır. Bu bağlamda, müzeler artık birer devlet kurumuna dönüşmeye başlamış ve özellikle de Avrupa’da ulus devletlerin ortaya çıkması ile birlikte ülkeler için önemli bir simge haline gelmiştir.[1]

Müzecilik faaliyetlerinin ilerlemesi, arkeolojik çalışmaların artması ve kültür bilincinin gelişmesi sonucunda müze kavramı da çeşitlenmiştir. Zaman zaman, örenyeri olarak tabir edilen arkeolojik sit alanları bütünüyle bir açık hava müzesine dönüştürüldüğü gibi; bazen de içeriklerine göre farklı müze türleri ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda; antropoloji, epigrafi, fosil, medeniyet, mozaik, tarih ve zooloji müzeleri de esasen birer arkeoloji müzesi olarak kabul edilebilir.

  1. ^ a b Hicran Hanım Halaç; Ece Akbaş (Kasım 2017). "Arkeoloji Müzelerinde Çağdaş Sunum Teknikleri: Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi". Route Educational and Social Science Journal. 4 (8). ss. 298-312. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2020.