İçeriğe atla

Abbâsîler devrinde Türkler

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Türklerin, Abbâsî ihtilal hareketine katılmasıyla birlikte başlayan süreç, Abbâsî Devletinin gayr-ı Arap unsura ılımlı yaklaşmasıyla birlikte yeni ve farklı bir boyut kazanmış ve zaman içerisinde halifelerin güvenini kazanarak askerî ve idarî sahalarda etkili olmaya başlamışlardır. Horasan bölgesinde Türklerin temsilcisi ve devletin kurulup ortaya çıkan isyanların bastırılmasında önemli bir etkiye sahip olan Ebû Müslim’in, Ebû Ca’fer Mansûr tarafından öldürülmesine rağmen Türkler, devlet içerisinde kendilerine yer edinmeye devam etmişlerdir. Me’mûn’un hilâfete gelmesinde etkili olan Türkler, bu dönemde Mu’tasım’ın komutasın altında önemli işlere imza atmışlar, ortaya çıkan isyan hareketlerinin bastırılmasında ve fetih hareketlerinde önemli bir güç olduklarını ispat etmişlerdir. Bu dönemde Afşîn ve Eşnâs et-Türkî gibi Türk komutanlar ön plana çıkmış ve Mu’tasım’ın veliaht ilan edilerek halife olmasında etkili olmuşlardır. Bu sebeple Mu’tasım’ın hilâfete gelmesinde başat rol oynayan Türk komutan ve askerler, hilâfet üzerindeki etkilerini iyiden iyiye arttırmaya başlamışlardır. Türklerin başkent Bağdat’ta halka baskı yapmaları ve istedikleri gibi hareket etmeye başlamalarından dolayı Halife, onların disiplinsiz davranışlarına engel olmak amacıyla 222/836 tarihinde Sâmerrâ şehrini inşa ederek onları buraya nakletmiş ve ayrıca burasını da devletin yeni başkenti ilan ederek Abbâsî tarihinde Sâmerrâ denilen dönem fiilî olarak başlatmıştır. Her ne kadar Mu’tasım, Türk komutan ve askerlerin desteğiyle hilâfet makamına gelmiş olsa da onların gittikçe artan gücü karşısında endişelenmeye başlamış ve Afşîn’i öldürterek ondan kurtulmaya çalışmıştır.

Ancak onun yerini ise Eşnâs etTürkî almış ve değişen hiçbir şey olmamıştır. Vâsık, hilâfeti döneminde onları karşısına almaya cesaret edemediği için kendileriyle iyi geçinmeye çalışmıştır. Mütevekkil’in hilâfete gelmesinde oldukça etkili olan Türk komutanlardan İnâk et-Türkî zamanla Halife üzerinde oldukça etkili olmaya başlamış, âdeta Halife onun gölgesinde kalmıştır. Bu durumdan kurtulmak isteyen Halife, Türklerin tepkisini üzerine çekme pahasına da olsa İnâk et-Türkî’yi öldürtmüş ancak daha sonraki süreçte Halife ile Türkler arasındaki çatışma alevlenmiş ve Türkler, Halifeyi öldürmeye karar vermişlerdir. Bununla birlikte Halife’nin veliahtlık sıralamasında değişikliğe gitmesi, oğlu Muntasır’ın Türklerle hareket etmesine sebep olmuştur. Menfaatleri örtüşen Muntasır ile Türk komutanlardan Vasîf, Boğa es-Sağîr ve Otamış birlikte hareket ederek Mütevekkil’i öldürmeyi başarmışlardır. Böylece Türkler, Abbâsî tarihinde ilk defa bir halifeyi öldürmüşlerdir. Böyle bir ortamda hilâfet makamına gelen Muntasır’ın onların etkisi altında kalmaması mümkün değildir. Buna rağmen o da Türklerin etkisini kırmak için mücadele etmiş olmasına rağmen başarısız olunca Müstaîn Billâh hilafet makamına getirtilmiş, ancak o da önceki halifeler gibi Türklerin etkisini kırmak için yoğun bir şekilde mücadele etmiş, fakat Vasîf ve Boğa gibi komutanların elinde oyuncak olmaktan kurtulamamıştır. rdımı göremeyince kaçıp gizlenmeye çalıştıysa da yakalanarak öldürülmüştür. Mes’ûdî, Halife’nin Boğa es-Sağîr hayatta olduğu sürece rahat bir uyku uyuyamadığını ve bundan dolayı da ister gündüz isterse de gece olsun silahını bir bile yanından ayırmadığını gece belirterek ondan ne kadar çekindiğini şu şekilde belirtmiştir. “Ya ben Boğa’nın veya o, benim başımı yiyinceye kadar bu hareketi durdurmayacağım. Boğa’nın gökten veya yerden her an karşıma çıkacağından korkuyorum.

Müstaîn, hilâfetten çekilmeye mecbur bırakılınca Mu’tezz halife ilan edilmiş ancak onun da Türklerin etkisiyle hilâfet makamına gelmesi, baskı altında tutulmasına sebep olmuştur. Mes’ûdî, Müstaîn’in Türk komutanlarından olan Vasîf ve Boğa’nın etkisi altında kaldığını şu şekilde belirtmeye çalışmıştır: “Halife Müstaîn, Vasîf ve Boğa arasında bir kafeste bulunmaktaydı. Onlar ne söylerlerse, Halife de bir papağan gibi söylenenleri tekrar edip duruyordu.” Bu sebeple Halife, Türklerin etkisinden kurtulmak amacıyla Vasîf ve Boğa’yı öldürtmeyi başarmış ama yine de Türklerin etkisinden kurtulamamıştır. Sâlih b. Vasîf, Bâyık Bek ve Ebû Nasr Muhammed b. Boğa el-Kebîr’in idaresinde bulunan askerler ekonomik durumlarının iyileştirilmesi amacıyla hilâfet sarayını muhasara altına alarak Mu’tezz’i hilâfet makamından uzaklaştırarak Muhtedî’ye biat etmişlerdir. Böylece Türkler, halifelerin hilâfet makamında ne kadar kalacaklarını belirleyebilecek kadar güce ulaşmışlardır. Mu’tezz, hilâfet makamına geçtiğinde yakınları, müneccimler getirerek onun ne kadar bu makamda kalacağını ve ne kadar yaşayacağını sordular. Bunun üzerine toplantıda hazır bulunan ileri gelenlerden biri, Halife’nin ne kadar yaşayacağını ve ne kadar da hilâfet makamında kalacağını onlardan daha iyi bildiğini belirtince oradakiler; madem öyle o zaman; “Ne kadar” diye sorunca; “Türkler ne kadar isterlerse” şeklinde cevap vermiştir. Böyle bir cevaba oradakiler gülerek karşılık vermişlerdir. İbn Tıktıka, Mu’tezz’in 252/866 tarihinde halife olunca Türklerin hilâfet makamı üzerindeki etkilerini şöyle belirterek yönetim üzerinde ne kadar etkili olduklarını gözler önüne sermeye çalışmıştır: “Türkler, Mütevekkil’in öldürülmesinden sonra hilâfet üzerinde önemli bir etkiye sahiptiler. Âdeta halife, onların elinde esir gibiydi. İsterlerse, onu makamında bırakırlar, isterlerse yönetimden uzaklaştırırlar, isterlerse de öldürürler.”

Muhtedî de Türklerle otoritesini kırmak için yoğun bir şekilde mücadele etmiş, hatta dönemin önemli komutanlarından olan Sâlih b. Vasîf ve Bâyık Bek’i öldürmesine rağmen bu etkiden kurtulamamış ve Türkler tarafından hilâfet makamından indirilerek hapse atılmış, birkaç gün sonra da idam edilmiştir. Türk komutanlar Mu’temid’i hilâfet makamına çıkartarak Abbâsî hilâfeti üzerindeki etkilerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Bu dönemde Musa b. Boğa’nın Halife’nin nezdinde önemli bir konumunun olduğu görülmektedir. Ancak Halife, onun ölümünden sonra rahat bir nefes almıştır. Ayrıca bu dönemde ortaya çıkan Zenc isyanında, Saffârîler’in ayaklanmalarında ve Bizans’a karşı yapılan seferlerde pek çok sayıda Türk komutan ve askerlerin ölmesi, onların ordu içerisindeki nüfuzlarını önemli ölçüde azaltmıştır. Bu durumu fırsat bilen Mu’temid Alellâh, başkenti tekrar 277/890 tarihinde Bağdat’a taşıyarak Türk asrı olarak bilinen Sâmerrâ dönemine son vermiştir.[1]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ "Türklerin Nüfûzu Altında Abbâsî Hilâfetinin Görünümü (Sâmerrâ Dönemi)". Erişim tarihi: 22 Haziran 2024.