İçeriğe atla

Türkiye'de 68 kuşağı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
(68 Kuşağı sayfasından yönlendirildi)

68 kuşağı, tüm dünyada etkisini hisettiren 1968 kuşağı protestolarının Türkiye'deki yansıması olarak Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Kemal Bingöllü, İbrahim Kaypakkaya, Behice Boran, Sevgi Soysal, Şirin Cemgil, İlkay Demir, Gülten Savaşçı, Hatice Alankuş, Füsun Özbilgen, Necmiye Alpay,[1] Hasan Yalçın, Cihan Alptekin, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Harun Karadeniz, Sinan Cemgil, Ali Haydar Yıldız, Rasih Ulaş Bardakçı, Kadir Manga, Ahmet Atasoy, Alpaslan Özdoğan, Hüseyin Cevahir, Ömer Ayna, Taylan Özgür, Doğu Perinçek, Zülfü Livaneli gibi isimlerin liderliğinde oluşturulan Marksist-Leninist sentezli hareketin adıdır.

1960'lı yılların içinde bulunduğu ve tüm dünyada esen özgürlük akımından ve savaş karşıtlığından etkilenmiş ve Türkiye'de sol görüşlü 60 gençliğinin oluşturduğu bir akım olarak bilinir.

Aynı dönemde kapitalist birçok ülkede ve özellikle ABD'de sisteme aykırı hareketleriyle ön plana çıkan Hippiler gibi özgürlükçü ve antimilitarist akımlar oluşmuştu.

68 kuşağını başlatan olayların ilki Fransa'daki Sorbonne Üniversitesinde meydana gelen öğrenci isyanıdır. Ayrıca Latin Amerikalı devrimci Ernesto Che Guevara'nın La Higuera'da yakalanıp 9 Ekim 1967 tarihinde Bolivya Ordusu'nun elinde öldürülmesi de bu olayların başlangıcına neden olarak gösterilebilir.

68 kuşağının Türkiye'deki uzantısını ise Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan gibi sol içinde çeşitli fraksiyonlara ayrılan devrimciler ve eylemci öğrenciler oluşturmuştur.

Silahlı mücadele

[değiştir | kaynağı değiştir]

Filistin'den dönen Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun çekirdek kadrosu 1969'da silahlı mücadeleyi başlatma kararı aldı. Mahir Çayan bu grubu mücadeleye erken başlandığı yönünde uyardı ve ortak örgütlenme önerisi verdi. Lakin THKO'yu oluşturacak grubun kır gerillasını benimsiyor olması ve Çayan grubunun ise şehir gerillasını benimsiyor olmasından dolayı bu teklif Hüseyin İnan tarafından reddedildi. Lakin silahlı mücadeleyi başlatamadan önder kadrolarının tutuklanması yüzünden silahlı mücadele 1970'te başlatılmıştır. THKO önderlerinin bahar 1971'de yakalanması üzerine ve idamla yargılanmaları yüzünden Mahir Çayan grubu olan THKP-C kuruluş eylemi olarak Efraim Elrom'u kaçırdı. THKP-C hapisteki devrimcilerin salınmasını istedi. İstekleri kabul edilmedi. Bunun üzerine Efraim Elrom 22 Mayıs 1971'de öldürüldü. Bu ve içinde Kızıldere Olayı'nın olduğu bir dizi daha eylem düzenlendi ama THKO önderlerinin idamları engellenemedi. 1972'de THKO önderlerinin idam edilmesinden bir süre sonra Malatya Kürecik'te Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist kuruldu. TKP/ML ilk eylemi Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan'ı jandarmaya ihbar eden Muhtar Mustafa Mordeniz'in İbrahim Kaypakkaya tarafından öldürülmesinden başlayarak arasında Tunceli Kaymakamı'nın evinin yakılıp bombalanması gibi bir dizi eylem düzenlendi. 1973 kışında eylemlerini yavaşça azaltan ama bitirmeyen TKP/ML 24 Ocak 1973'te Vartinik köyünde bir baskın yedi ve bu baskında Ali Haydar Yıldız öldürüldü, Kaypakkaya ise yaralı olarak kurtuldu. Kısa bir süre sonra Kaypakkaya yakalandı ve 3 ay sonra Diyarbakır'da öldü. Böylece bir daha 1974'te afla yeniden yapılana kadar illegal sol söndürüldü. '74 affından sonra ise özellikle THKP-C ve TKP/M-L birçok fraksiyona bölündü. THKP-C bitse de TKP/M-L bugüne kadar devam etti.

Üniversite olayları

[değiştir | kaynağı değiştir]

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde 4 yıldır asistanlık yapan Oya Baydar (o dönemdeki adıyla Oya Sencer), Türkiye’de İşçi Sınıfı’nın Doğuşu ve Yapısı” konulu doktora tezini yazdı. Tezini hocaları Prof. Nurettin Şazi Kösemihal ve Prof. Macit Gökberk tarafından onaylandı. Ancak Profesörler Kurulu tezi iki defa reddetti. Oya Sencer/Baydar 26 Aralık 1968’te istifa etti.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu, 12 Eylül Darbesi'nden sonra 17 Eylül 1980 günü yayımladığı yazısında, 12 Mart dönemini değerlendirerek Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi isimlerin gerçekleştirdikleri banka soyma, adam kaçırma, fidye isteme gibi eylemleri "bireysel terör" olarak tanımladı. İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılıp öldürülmesinin, "Türk soluna, işçi sınıfına, halka hizmet etmediğini; aksine 12 Mart zulmünün başlamasına katkı sağladığını, meşru savunma dışında hiçbir cinayetin haklı olarak görülemeyeceğini" savundu. Silahlı eylemlere karşı çıkılması gerektiğini ifade etti:

"Solun başvuracağı tek yöntem yasal çizgiler, anayasal çerçevelerdir. Barışçı yollarla oluşmalıdır. Adam öldüren, cinayet işleyen solculuk; hainlik, katillik ve halk düşmanlığıdır!"[2]

Mumcu, Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurdukları Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesini "terör örgütü" olarak tanımlamıştır.[kaynak belirtilmeli]